Ana Menü

Nazım Hikmet Ran

Başlatan CHEm !, Ekim 02, 2007, 12:38:06

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

CHEm !

Nâzım Hikmet tam adıyla Nâzım Hikmet Ran lakabı "Güzel Yüzlü Şair"dir. (d. 15 Ocak 1902, Selanik - ö. 3 Haziran 1963, Moskova) Türk şair ve oyun yazarı. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin öncüsü. Uluslararası bir üne ulaşmış ve adı 20. yüzyıl'ın ilk yarısında yaşamış olan dünyanın en büyük şairleri arasında anılmıştır.[1] Eserleri birçok yabancı dile çevrilmiştir. Mezarı halen Moskova'da bulunmaktadır. Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi olup ayrı ayrı toplam 11 davadan yargılanmıştır.

Eserleri birçok ödül almıştır. Ancak Türkiye'deki yaşamının çoğunu hapiste geçirmiş daha sonra Moskova'ya gitmiş ve Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır.

1938'de şairin cezaevine girmesiyle yasaklanıp ortadan kaldırılmış olan Nâzım Hikmet şiiri, Türkiye'de ancak ölümünden iki yıl sonra 1965'te yeniden ortaya çıkmıştır.





Selanik'te doğdu. Aslen 20 Kasım 1901 olan doğum tarihi ailesi tarafından sene kaybetmemesi için 15 Ocak 1902 olarak kaydettirildi.

İlk şiiri 'Feryad-ı Vatan''ı 1913'te yazar. Aynı yıl Galatasaray Sultanisi'nde ortaokula başlar. 1917'de Heybeliada Bahriye Mektebi'ne girer. Daha sonra Kurtuluş Savaşı için Anadolu'ya geçer. Fakat sağlık nedenleri ile bahriyeden ayrılmak zorunda kalır. Bu sırada Hamidye Kruvazörü'nde güverte subayıdır.

Bolu'ya öğretmen olarak atanır. Daha sonra Batum üzerinden Moskova'ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'nde siyasal bilimler ve iktisat okur. 1921'de gittiği Moskova'da devrimin ilk yıllarına tanık olur ve komünizm ile tanışır. 1924'te Moskova'da yayınlanan ilk şiir kitabı '28 Kanunisani' sahnelenir. O yıl Türkiye'ye dönerek Aydınlık Dergisi'nde çalışmaya başlar. Dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince yeniden Sovyetler Birliği'ne gider. 1928'de af kanunundan yararlanır ve Türkiye'ye geri döner. Bu kez Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlar. 1938'de yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırılır. 12 sene süren tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle Sovyetler Birliğine gitmek zorunda kalır. Bu yüzden DP hükümeti tarafından ülke vatandaşlığından çıkarılır ve Nazım Hikmet, mecburen büyük dedesi Mahmut Celaleddin Paşa (Konstantin Borzecki)'nın memeleketi olan Polonya vatandaşlığına geçer ve Borzecki soyadını alır. Moskova'da 3 Haziran 1963 tarihinde kalp krizinden ölür.


Davaları ve sürgün
Nazım Hikmet, Çankırı Cezaevi'nde
Nazım Hikmet, Bursa Cezaevi'nde1925 yılından başlamak üzere şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı. 1938 yılında orduyu ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştığı gerekçesiyle 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın kaldı. 1950 yılında bir af yasasıyla salıverildi. Ancak sürekli izlendiği ve çürüğe ayrıldığı halde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrılması ve öldürüleceği yolundaki duyumlar üzerine yurtdışına kaçtı. 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. Sovyetler Birliği'nde Moskova yakınlarındaki yazarlar köyünde ve daha sonra da, eşi Vera Tulyakova (Hikmet)ile Moskova'da yaşadı. Memleket dışında geçirdiği yıllarda Bulgaristan, Macaristan, Fransa (Paris), Havana, Mısır gibi dünya memleketlerini dolaştı, buralarda konferanslar düzenledi, savaş ve emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı, radyo programları yaptı. Budapeşte Radyosu ve Bizim Radyo bunlardan bazılarıdır. Bu konuşmaların bir kısmı bugüne ulaşmıştır.

Davaları

1925 Ankara İstiklal Mahkemesi Davası
1927-1928 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1931 İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933-1934 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1936-1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1938 Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
1938 Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası


Ölümü ve sonrası
Nazım Hikmet'in mezarı, Moskova3 Haziran 1963 sabahı saat 06:30'da gazetesini almak üzere 2. kattaki dairesinden apartman kapısına yürümüş ve tam gazetesine uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucunda yaşama veda etmiştir. Ölümü üzerine Sovyet Yazarlar Birliği salonunda yapılan törene yerli yabancı yüzlerce sanatçı iştirak etmiş ve tören siyah beyaz olarak kaydedilmiştir. Ünlü Novo-Deviçye Mezarlığı'nda (Новодевичье кладбище) gömülüdür. Mezar taşı siyah bir granitten olup meşhur şiirlerinden biri olan rüzgâra karşı yürüyen adam figürü taş üzerinde ebedileştirilmiştir.

2006 yılında Bakanlar Kurulunun Türk vatandaşlığından çıkarılmalar ile ilgili yeni bir düzenleme yapması durumu belirdi. Yıllardır tartışılmakta olan Nazım Hikmet'in Türk vatandaşlığına yeniden kabul edilmesi yolu açılmış gibi gözükmesine rağmen Bakanlar Kurulu bu maddenin sadece yaşamakta olanlar için düzenlendiğini ve Nazım Hikmet'i kapsamadığını öne sürerek bu öneriyi reddetti.[2]


Bazı eserleri

Memleketimden İnsan Manzaraları
Kafatası
Unutulan Adam
Taranta Babu'ya Mektuplar
Ferhad ile Şirin
Kurtuluş Savaşı Destanı
Kız Çocuğu
Tahir ile Zühre
Şeyh Bedrettin Destanı
Sevdalı Bulut, (Tiyatro oyunu)



Şiir kitapları

835 Satır, (1929)
Jokond ile Si-Ya-u, (1929)
Varan 3, (1930)
1 + 1 = 1, (1930)
Sesini Kaybeden Şehir, (1931)
Benerci Kendini Niçin Öldürdü, (1931)
Gece Gelen Telgraf, (1932)
Taranta Babu'ya Mektuplar, (1935)
Portreler, (1935)
Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı (1936)
Saat 21-22 Şiirleri, (1965)
Kurtuluş Savaşı Destanı, (1965)
Şu 1941 yılında (Memleketimden İnsan Manzaraları'nın 3. kitabı), (1965)
Dört Hapishaneden, (1966)
Rubailer, (1966)
Memleketimden İnsan Manzaraları (İlk bölüm), (1966)
Memleketimden İnsan Manzaraları, (1966-1967)
Kuvayi Milliye, (1968)



Oyunları

Kafatası, (1932)
Bir Ölü Evi (veya Merhumun Hanesi), (1932)
Unutulan Adam, (1935)
Ferhat ile Şirin, (1965)
Sabahat, (1965)
İnek, (1965)
Ocak Başında Yolcu (iki oyun birarada), (1966)
Yusuf ile Menofis, (1967)



Romanları

Kan Konuşmaz, (1965)
Yeşil Elmalar (yedi yazardan derleme), (1965)
Yaşamak Güzel Birşey Be Kardeşim, (1967)



Fıkraları

İt Ürür, Kervan Yürür (Orhan Selim adıyla gazetelerde yazdığı yazılar), (1965)



Masal kitabı

Sevdalı Bulut, (1968)
Allah kitap Beşiktaş

CHEm !

BU VATANA NASIL KIYDILAR?

İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğin yediniz,
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler,
götürüp kâfire: "Buyur..." dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Eli kolu zincirlere vuruluş,
vatan çırıl çıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Gün gelir çark düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

                              (1959)
Allah kitap Beşiktaş

CHEm !

ŞEHİTLER

Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
              mezardan çıkmanın vaktidir!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
              Sakarya'da, İnönü'nde, Afyon'dakiler
              Dumlupınar'dakiler de elbet
              ve de Aydın'da, Antep'te vurulup düşenler,
siz toprak altında ulu  köklerimizsiniz
              yatarsınız al kanlar içinde.
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
              siz toprak altında derin uykudayken
                        düşmanı çağırdılar,
                                    satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
              kalkıp uyandırın bizi!
                              Uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
              mezardan çıkmanın vaktidir.
               
                                                                (1959)
Allah kitap Beşiktaş

CHEm !

CEVİZ AĞACI

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var,
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Allah kitap Beşiktaş

özLemTA

yıLLaR vaR teR içinde
taşıdım ben bu yükü
bıRaktım acının aLkışLaRına
3 haziRan 63'ü..

''hasan hüseyin koRkmazgiL..''
git ona git benden seLam söyLe..
aRamasın aRtık hiç beni öyLe,
git ona git benden seLam söyLe,
son pişmanLık fayda etmez git ona söyLeee !!! ;)

mdc

Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karanlıklar
aydınlığa...
HAYATTA BEŞİKTAŞ

erdinc1926

K A R A G Ü M R Ü K L Ü L E R

keskinli

yasamak bir agac gibi, tek ve hür
ve kardescesine bir orman gibi
bu sözler benim yasam felsefem oldu
Ölürüm Beşiktaşım,ZehirimSensin
Evvelim Sen Oldun,Ahirim Sensin

CHEm !

KARLI KAYIN ORMANINDA

Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
İçimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı sıcak.

Ben ordan geçerken biri :
"Amca, dese, gir içeri."
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

Eski takvim hesabıyle
bu sabah başadı bahar.
Geri geldi Memed'ime
yolladığım oyuncaklar.

Kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını Memet.

Kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
Dün gece on bir buçukta
ölmüş Berut, tanışırdık.

Bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
Elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.

Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

En acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak :
Öleceğimizi bilip,
öleceğimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
Bayramoğlu, Bayramoğlu,
ölümden öte köy var mı?

Geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
Karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.

Şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır Moskova...


                             (14 Mart 1956,
                              Moskova, Peredelinko)
Allah kitap Beşiktaş

freedom forever

Üstadı bilen biliyor,yazılacak çok şiiri var fakat ortam kaldırmaz . . .
Paris'te 72 gün boyunca fabrikalar çalıştı, atölyeler üretti, fırınlar yiğit Parislilere ekmek yetiştirdi. Paris'te 72 gün boyunca ücretin, sermayenin, karın, paranın olmadığı bir dünya kuruldu.

siyah

çocuklar inanın inanın çocuklar güzel günler göreceğiz güneşli günler
istifa istifa istifa yönetim İSTİFA

carlito1903

arkadaşlar bilgisi olan varsa lütfen yardımcı olsun Nazım Hikmet için yapılan bi belgeselde duymuştum çok güzel bi şiirini ama adını bilmiyorum sadece sonunu hatırlıyorum '21.yüzyılda 1 sene sürüyor aşk acısı'bunun gibi bişeydi ha bide galiba ferayeye yazılan mektuplardan biriydi....bilen varsa lütfen yardımcı olsun....

carlito1903

Bir tanem!
Son mektubunda :
"Başım sızlıyor
               yüreğim sersem!"
                                   diyorsun.
"Seni asarlarsa
               seni kaybedersem;"
                                   diyorsun;
                                         "yaşıyamam!"
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
                      yirminci asırlılarda
                                        ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
                      razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
                 kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
                                            geçirecekse eğer
                                                 ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
                                    boşuna bakacaklar
                                                        Nâzıma!

Ben,
alacakaranlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
                                 toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
                        istendiğini idamımın,
daha dâva ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
                                 kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
            bana fanile bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
                        bir mahpusun karısı.

şiir buymuş....

erdibatmaz

"... / Yok edin insanın insana kulluğunu! / Bu davet bizim.// "Yaşamak! Bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine, / bu hasret bizim!"
bitti, dağılın.

4-8-15-16-23-42 :P

freedom forever

GÜNEŞİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜ

Bu bir türkü: -
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü: -
alev bir saç örgüsü
                          kıvranıyor;
kanlı, kızıl bir meşale gibi yanıyor
                                   esmer alınlarında
                      bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
                   güneşe giden
                               köprüden
                                           geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi
Ben de söyledim o türküyü!
Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
                                      yırtarak
                                                 gerindik!
Sıçradık;
           şimşekli rüzgâra bindik!
Kayalardan
        kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
                           şaha kalkan atlarını!


                             Akın var
                                    güneşe akın
                             Güneşi zaptedeceğiz
                                      Güneşin zaptı yakın!


Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
                          göz yaşlarını
                                 boynunda ağır bir
                                                       zincir
                                                               gibi taşıyanlar
Bıraksın peşimizi
             kendi yüreğinin kabuğunda yaşıyanlar!
İşte:
     Şu güneşten
                   düşen
                       ateşte
                          milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!
Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
                 düşen
                       ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!


                             Akın var
                                    güneşe akın
                             Güneşi zaaptedeceğiz
                                      Güneşin zaptı yakın!


Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neşemiz sıcak!
                 kan kadar sıcak
delikanlıların rüyalarında yanan
                                               o "an"
                                                 kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak
ölülerimizin başlarına basarak
                                             yükseliyoruz
                                                        güneşe doğru!
Ölenler
        dövüşerek öldüler;
                               güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!


                             Akın var
                                    güneşe akın
                             Güneşi zaaaptedeceğiz
                                      Güneşin zaptı yakın!


Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
                    kıvranarak
                            ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
                            emreden!
Bu ses!
         Bu sesin kuvveti,
                                bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
                                                vuran,
onları oldukları yerde
                              durduran
                                  kuvvet!
emret ki ölem
                emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
                coşuyor!...
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!


                             Akın var
                                    güneşe akın
                             Güneşi zaaaaptedeceğiz
                                      Güneşin zaptı yakın!


Toprak bakır
            gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
        Haykıralım!
                                                 
                                                     (1924)
Paris'te 72 gün boyunca fabrikalar çalıştı, atölyeler üretti, fırınlar yiğit Parislilere ekmek yetiştirdi. Paris'te 72 gün boyunca ücretin, sermayenin, karın, paranın olmadığı bir dünya kuruldu.