Ana Menü

Recaizade Mahmud Ekrem

Başlatan Simurg, Kasım 16, 2007, 18:50:55

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Simurg

Recaizade Mahmud Ekrem

(d. 1 Mart 1847, İstanbul - ö. 31 Ocak 1914), Türk şair ve yazar.

19. yüzyıl Osmanlı edebiyatının önde gelen isimlerindendir. Takvimhane Nazırı Recai Efendi'nin oğlu, Ercüment Ekrem Talu'nun babasıdır. Babasından Arapça ve Farsça öğrendi. 1858'de ilköğretimini tamamladı, özel öğrenim görerek yetişti. Mekteb-i İrfan'ı bitirdikten sonra (1858) girdiği Harbiye İdadisi'ndeki öğrenimini sağlık sorunları nedeniyle tamamlayamadı. Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi'nde memurluğa başladı (1862). Tanzimat ve Nafia dairelerinde başmuavinlik (1874), Şura-yı Devlet (danıştay) üyeliği (1877), Mekteb-i Mülkiye ve Galatasaray Sultanisi'nde edebiyat öğretmenliği (1880-88), birkaç ay Evkaf ve Maarif Nazırlığı (1908), Meclis-i Âyân üyeliği (1908-14) yaptı.

Resmi görevle Trablusgarp'a gönderildi. 1908'de 2. Meşrutiyet'ten sonra kurulan Kamil Paşa kabinesinde Maarif Nazırı oldu. Namık Kemal'le tanışmasının ardından Encümen-i Şuara'ya katıldı. İlk yazıları Namık Kemal yönetimindeki Tasvir-i Efkar gazetesinde yayınlandı. 1870'lerden sonra kendisini tümüyle yazılarına verdi. Batı edebiyatından çeviriler yaptı. 1870'te ilk oyunu Afife Anjelik, 1871'de ilk şiir kitabı Nağme-i Seher yayınlandı. Yaşamını yitirdiğinde Meclis-i Âyan üyesiydi.

Ölümü nedeniyle okullar tatil edilmiş ve büyük bir cenaze töreni düzenlenmiştir. Mezarı, oğlu Nejad'ın kabri yanında, Küçüksu'dadır

Edebî Hayatı  
Namık Kemal'le tanışmasının ardından edebiyat çevresine girmiş ve onun Fransa'ya gitmesi üzerine, 1867'de Tasvir-i Efkar gazetesinin yönetimine geçmiştir. Recaizade, üç oğlunun, özellikle de çok sevdiği Nejad'ın ölümünden duyduğu acıyı dile getirdiği şiirleriyle daha çok karamsar duygular işledi. Eski edebiyatı savunan Muallim Naci ve çevresiyle girdiği edebiyat tartışmalarıyla Edebiyat-ı Cedide akımının doğmasına zemin hazırladı. Başta Tevfik Fikret olmak üzere döneminin genç şair ve edebiyatçılarını çevresinde topladı. Tanzimat ve Batı düşüncesinin yeni kuşağa benimsetilmesinde önemli rol oynadı.

Kendisinin yetkin tiyatro oyunu olarak bilinen Çok Bilen Çok Yanılır, ölümünden sonra yayımlandı. Sanatta güzellik ilkesine bağlı kaldı. "Sanat sanat içindir" anlayışını savundu. Doğaya dönük, insanı doğa içinde ele alan şiirler yazdı. Aşk ve ölüm temalarını işledi. Eski-yeni edebiyat tartışmalarının merkezinde yer aldı. Tek romanı, Türk edebiyatında gerçekçiliğin ilk örneklerinden sayılan Araba Sevdası adlı eseridir.yazar bu eserde ailesinin parasini zevk ve eglencesine harcayanları eleştirdi.Bu eseri yazdığı dönemde ailesini karşısına almış ve baba mirasından olacacığı bile bile eserini yazmaya devam etmiştir.


Eserleri
Şiir 

Nağme-i Seher (1871)
Yadigâr-ı Şebâb (1873)
Zemzeme (3 cilt, 1883-1885)
Tefekkür (düzyazı ile karışık, 1888)
Pejmürde (düzyazı ile karışık, 1893) Bu eser Kocaeli Üniversitesi Türk Dİli ve Edebiyatı öğrencisi Doğan Evecen tarafından Türkçeye çevrilmiştir. (Yayım aşamasındadır).
Nijad Ekrem (2 cilt, anılarla birlikte, 1900-1910)
Nefrin (1914)

Roman 
araba sevdası


Öykü  
Saime (1888)
Muhsin Bey Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi (1890)
Şemsa (1895)

Oyun
Afife Anjelik (1870)
Atala Yahut Amerikan Vahşileri (1873)
Vuslat Yahut Süreksiz Sevinç (1874)
Görev Çağrısı (1914)
Çok Bilen Çok Yanılır (1916)

BEŞİKTAŞK



Kahrolsun uyuyunca geçmeyen bazı şeyler..

CHEm !

paylaşım için sağol büşra

sağlam edebiyatçılardan
Allah kitap Beşiktaş

freedom forever

Araba Sevdası romanını okuduğumda tanıdığım bir yazardı.
Paris'te 72 gün boyunca fabrikalar çalıştı, atölyeler üretti, fırınlar yiğit Parislilere ekmek yetiştirdi. Paris'te 72 gün boyunca ücretin, sermayenin, karın, paranın olmadığı bir dünya kuruldu.