Ana Menü

İlk kez Beşiktaşlılığımdan utandım !

Başlatan ilhan mansız_melis, Ekim 03, 2009, 14:47:27

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

ilhan mansız_melis

Çarşamba gecesi Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi'ndeki ikinci maçında Rusya'nın CSKA Moskova takımına 2-1 yenilmiş ve grupta son sırada yer alarak taraftarı hayal kırıklığına uğratırken, İstanbul'a dönüşün bu kadar bu kadar can sıkıcı olacağını tahmin etmemişlerdi galiba. Sabhia Gökçen Havalimanında Başkan Yıldırım Demirören'e sözlü ve fiili tacizde bulunan taraftarı kınayan bir yazı yazan Reha Muhtar, sözlerinin son satırında ''Beşiktaşlı oluşumdan'' ilk kez utandım diyerek son noktayı koydu.
KAFİLEDE KİMSENİN AĞZINI BIÇAK AÇMIYORDU
Moskova'da maç bittiğinde saatler 22.30'u gösteriyor...

Stadın içindeki kapalı protokol mekânında kimsenin ağzını bıçak açmıyor...

Başkan Yıldırım Demirören tek başına oturuyor, kafasını iki elinin arasına almış, kahrolmuş bir görüntü çiziyor...

Yarım saat, o salonda öylece oturuyor herkes...

Kimse kimseyle konuşmuyor...

Orada bulunanlar Beşiktaş'ın yöneticileri...

İstanbul Üniversitesi'nin eski Rektörü...

Spordan sorumlu eski bakan...

Meclis eski İdari Amiri...

Konak Belediye Başkanı...

Bir iki eski yönetici ve iş adamı...

İki kongre üyesi eski yönetici ve gazeteci bulunuyor...

Kimsenin birbiriyle konuşacak mecali kalmamış...

HEPİMİZ BEŞİKTAŞLIYIZ
Otobüse biniliyor ve Moskova nehrini soluna alarak sessiz ve hüzünlü süren yolculuk sonunda Moskova Havaalanı'na geliyor kafile...

Havaalanında da bıçak gibi sessizlik hâkim kafilede...

Beşiktaş Başkanı Demirören'le ilginç bir ilişkimiz var...

2004 seçimlerinde bana ısrar ediyor, yönetici olayım diye...

Seçimlere beraber giriyoruz...

O, başkan seçiliyor, ben de basın sözcüsü...

Beraber çalışıyoruz...

Yedi ay kadar sonra ben Yıldırım Demirören'in yönetiminden istifa ediyorum...

Kendi gerekçelerimi söyleyerek...

Yönetimden ayrılıyorum, zaman zaman yönetimi ve Başkan'ı eleştiriyorum, ama hiçbir gün ne Beşiktaş Başkanı'na, ne eski yönetici arkadaşlarıma düşmanlık beslemiyorum...

Sonunda hepimiz Beşiktaşlıyız...

Sonunda doğru - yanlış bu kadar emeği, bu kadar parayı, bu kadar çabayı, zamanı tuttuğumuz ve gönül verdiğimiz kulübümüz için harcıyoruz...

"Akıllı adam işi değil, bu yaptığınız..." diyorlar...

"Doğru..." diyoruz ama gülüp geçiyoruz...

Çünkü renk sevgisi, kulüp aşkı, aklın ve akıllı adamın çoktan önüne geçmiştir...

BEŞİKTAŞ HAYATIN GERÇEK ANLAMI
Sanki Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray çoğumuz için hayatın gerçek anlamı...

Herkes şikâyet ediyor...

Verdiği milyonlarca dolar paraya...

Her taraftan gelen salvo eleştiriye...

Hırsızlıktan, sahtekârlığa kadar uzanan her türlü çamura, küfre ve bel altı vuruşa...

Daha iki saat önce yönetici olmayı düşenen iki ayrı arkadaşıma şöyle söylemişim:

"Bakın arkadaşlar... Ben yukarıdan aşağıya b.k akar dediğimiz Bab-ı Ali yokuşunda 30 yıldır gazetecilik yapıyorum... Beşiktaş'ta 7 ayda üzerime sıçratılmaya çalışılan çamuru 30 yılda yemedim Bab-ı Ali'de ben... Bunu bilin ona göre girin... Ama gireyim mi girmeyim mi diye soruyorsanız mutlaka girin... Beşiktaş'a hizmet edin... Bu kutsal bir hizmettir..."
MİLLET ELEŞTİRMESİN DİYE HEMEN DÖNDÜK
Değer mi, hobi uğruna sevgiyle yaptığın bir iş için şerefini haysiyetini ayaklar altına almaya?..

Değiyor mu değmiyor mu bu tartışmayı bitirdikten kısa bir süre sonra bıçak gibi sessizliğin hâkim olduğu havaalanında uçağın kalkışını bekliyoruz...

Yıldırım Demirören'le karşı karşıya oturmuşum...

Hiç konuşmamış o ana kadar...

"Takım geldi mi?.." diye soruyor, "Bir an önce gidelim... Hiç sevmiyorum bu maç sonrası gece yarısı uçak yolculuklarını... Ertesi sabah gidelim diyorsun... Sonra düşünüyorsun ki millet eleştirecek hem yenildiler hem de gece orada kaldılar, öyle döndüler diye... Onun için hemen dönüyoruz işte..."
DENİZLİ: BİZ BUNLARI İSTANBUL'DA YENERİZ
UEFA ihtimallerini konuşuyoruz aramızda bir süre...

Sonra takım geliyor...

Mustafa Denizli yanıma yaklaşıyor, sessiz ve kimsenin duymasını istemediği bir sesle kulağıma fısıldıyor:

"Sen hiç merak etme... Biz bunları İstanbul'da yeneriz, Almanlardan da puan alırız..."

Uçakta üç saat boyunca, yenilgiden sonra hep yaptığım gibi uyumaya çalışıyorum...

Böyledir çünkü bu yolculuklar...

Galipseniz sizden mutlusu yoktur...

Mağlupsanız, uyuyarak başka bir düzleme geçmeye uğraşırsınız...

Uçak iniyor...

Sabiha Gökçen'e varıyoruz...

Böyle durumlarda hep geç kalırım hoşçakal diyemem, valizleri almadan önce, Başkan'a gideyim bir "Allahaısmarladık diyeyim..." diyorum...

Öpüştekten sonra valizleri bekliyorum...

Kısa bir süre sonra valizler geliyor ama bir de bakıyorum ki, takım ve yöneticilerin bir kısmı, mahsur kalmış gibi bekliyorlar...

Kimse dışarı çıkamıyor...

Bir yönetici geliyor;

"Dışarıda bir grup taraftar var... Başkan'a saldırdılar... Yumurta attılar... Şimdilik çıkmıyoruz bekliyoruz..."

BAŞKANA SALDIRDILAR REHA ABİ. ÇIKMA DIŞARI
Bir arkadaş beni uyarıyor:

"Çıkma Reha Abi... Sana bir şey söylemezler ama seni gördüklerinde gazetecisin diye takıma ya da kafileye yönelik protestolarını daha da artırırlar... Sen giriş kapısından çık Reha Abi..." diyor...

Haklı buluyorum söylediklerini...

O 50 kişilik grubu yatıştırıp yatıştıramayacağımı bilmiyorum...

Beşiktaş Başkanı'na yumurta atmaya cesaret bir kişi sakinleştirilebilir mi emin değilim...

Çünkü bu takımın ya da kulübün yönetimini eleştiri değil...

Beşiktaş'ın Başkanı'na yumurta atmak, Beşiktaş'a yumurta atmak demek...

Beşiktaş Başkanı'yla aynı yönetimde değilim...

Tersine o yönetimden istifa etmiş birisiyim ben...

Ama bir sporseverim ben...

Protesto etsem de eleştirsem de istifa edip çekip gitsem de, kendi kulübümün başkanına yumurta fırlatmayı düşünebilecek bir kafayı hazmedemem ben...
YUMURTAYLA SALDIRANLAR TAKIMLARINA NE VERDİ?
Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın, Trabzonspor'un Başkan ve yöneticilerini tanıyorum...

Çoğu günlerim onlarla geçiyor...

Bu insanların ne yaptıklarını, nasıl yaptıklarını biliyorum...

Eleştirebilirsiniz, politikalarını beğenmeyebilirsiniz...

Ama milyon dolarlarını harcayıp, bütün zamanlarını kulüp işlerine veren, kendi işyerini ihmal eden, biraz da aklını peynir ekmekle yemiş insanlar onlar...

Kimse, bu kadar parasını, bu kadar emeğini, bu kadar çabasını, bir hobi uğruna verdikten sonra, bir de üstüne bu kadar küfür ve hakeret yemez...

Bu insanlar ne uğruna yumurtayla saldırılma noktasına geliyorlar?..

Yumurtayla saldıranlar, Beşiktaş'a, Fenerbahçe'ye, Galatasaray'a bu insanlardan daha mı fazla şey verdiler?..

Ne verdiler?..

Ne verdiler ve ne uğruna insanlara hakaret etme hakkını, yumurta, domotes fırlatma gücünü kendilerinde görüyorlar...

Rüştü'yü istiyorlarmış...

Onu verin siz gidin diyorlarmış...

Bunlar hangi hakla Rüştü'yü dövmeyi düşünebiliyorlar?..

Böyle Beşiktaşlılık olmaz...

Böyle Fenerbahçelilik, Galatasaraylılık, böyle takım taraftarlığı olmaz...
İLK KEZ BEŞİKTAŞLILIĞIMDAN UTANDIM
Kimsenin ağzını bıçak açmadığı bir Şampiyonlar Ligi gecesinin sonuna gelmiştik...

İki saattir kafasını iki elinin arasına alıp hüzünlü hüzünlü düşünen adam, havaalanından evine giderayak bir de yumurta yemişti, üzerine domates fırlatılmıştı, arabası tekmelenmiş, kendisi saldırıdan zor kurtulmuştu...

Taksiye bindim...

Yaşlıca bir adamdı taksici...

Gecenin dördünde o karanlıkta beni tanımamıştı...

"Beşiktaş taraftarıymış gelenler..." dedi, "Gelmişler, saldırıyorlar... Ne saldırıyorsun kardeşim?.. Oyun bu yenmek de var yenilmek de..."

Sonra durdu, konuyu değiştirmek istercesine bana bakmadan sordu:

"Siz nereden geliyorsunuz beyefendi?.."

Utandım ve sustum...

Ömrü hayatımda Beşiktaşlı olduğumu söylemekten ilk defa imtina ettim...

Sustum...

Yenilginin değil, saldırının utancıyla, başımı öne eğdim...

"Başın öne eğilmesin...

Aldırma Kartal aldırma..." da diyemedim...

Sustum ve sindim gecenin karanlığında...

Şoför yanıt gelmediğini görünce üstelemedi...

Karanlığın içinde kaybolduk...
28 Mayıs 1994 tarihinde "Kızlar futboldan anlamaz" sözüne tepki olarak doğdum.