Ana Menü

Şiirlerimiz

Başlatan Simurg, Şubat 06, 2007, 17:44:16

0 Üyeler ve 10 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Simurg

Susuyorum...

Ne keyifle okuduğum şiirler ezberimde,
ne de bağıra çağıra söylediğim şarkıların sözleri.
Dalgın gözlerle yürüdüğüm caddelerde kayboluyorum.

Sonsuz bir inatla sarıldığım radyodan gelen o harika melodilerin de tadı yok?
Peki ya o yağmurda iliklerime kadar ıslanmalarımı kim çaldı benden?
Bilmiyorum!

Susuyorum artık...
Sustukça susuyorum.
Sustukça,
üzerime gelen insanlardan kurtarmak için
ruhumu, suskunluğuma sarılıyorum.
Ama yine de saplanıyor yüreğime
bazı kelimeler. Bazıları da acıtıyor üstelik...

Sessiz geceler benim için sığınılan bir liman sanki.
Kendimi bulup bulup kaybettiğim karanlıkta,
şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam ifade etmiyor.
Düşünüyorum da bu güne kadar hep; gibi yazmışım, gibi okumuşum, gibi
söylemişim ve en önemlisi; gibi sevmişim...

Elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz.
Bunu biliyorum ama zaman da geçiyor hızla.
Tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve ben de yavaş yavaş
tükeniyorum...
Onca yıldan sonra; hayata dair ne kaldı ki elimde?
Kocaman bir hiç!
Öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan...

Öyle anlamsızki yaşadığım hayat.
Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor,
elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor.
Benim dışımda kopuyor bütün kıyametler
ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum...

Kalbime bir kurşun sıkacak gönüllü katilimi arıyorum
ya da yüreğime su serpecek elin sahibini...
Toprağa ateşi düşürecek,
denizi yakamozlarla süsleyecek sesin sahibini...
Artık basit şeyler bekliyorum yaşamdan.
Örneğin, kimselerin bilmediği sırlarım olmalı ölürken...
Kimselerin gitmediği sokaklarım olmalı...
İçimi
kanatan özlemlerle yaşlanıp,
sonra da sessizce gitmeliyim bu dünyadan.

İşte yine susuyorum;
siyah bir geceye dönüyor her anım
ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı.
İçimdeki çocuk ölüyor...
Yalancı gülümseyişlerle beni
ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum.
Elimden kayıp gidenlerden
korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri...

(yazarı bilinmiyor)




Ölemiyorum Bile...

Şişirip yelkenleri,
açılma vaktin gelmiştir denize.
Bilirsin ki ne fırtınalar,
ne deli dalgalar beklemektedir seni.
Korkarsın,
terk edemezsin limanı,
bir köşesine sığınırsın.
Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir,
İşte son bu...

İçin hep hüzün doludur,
bir türlü kabullenemezsin bittiğini.
Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin.
O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin.
Yinede umudun yeşildir,
İşte hayal bu...

Gururlusundur, istenmediğin yerde durmazsın.
An olur ki ne olur bitmesin dersin.
Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın.
Oysa o yüzüne
bakıp sadece gülümser,
İşte acı bu...

Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün.
Kimse onun gibi gülemez,
onun gibi dokunamaz dersin.
Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin.
Kahredip başını eğersin önüne.
İşte hüzün bu...

Nefes alamaz hale gelirsin, daralır için.
Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir.
Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali.
Atarsın gecenin kollarına kendini,
İşte huzur bu...

Ondan gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin
Bir de beklemek ölüm gibi gelir
insana böyle zamanlarda.
Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana.
Geri dönerse diye ölemezsin bile,
İşte sabır bu...

Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır,
hep bir yanın eksik.
Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır,
başka aşklarsa seni kandırmayacaktır.
O başkalarıyla,
mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da,
yine de sevginden vazgeçemezsin.
İste aşk bu...

Boshwer, HepaynI MaSaL. "Hayat ve Ben" işte hepsi bu kadar...

(Murat Dikici)

sevgili adminlerimden veya modlarımdan rica etsem sohbet içerikli yazıları silseler burasını sırf şiire ayıralım

BEŞİKTAŞK



Kahrolsun uyuyunca geçmeyen bazı şeyler..

unicorn

İlk şiiri bilmiyorum da ikinci şiir Murat Dikici'ye ait...
Ne Olmuş Yani Büyük Adam Olamadıysak,

Hayallerimizi Satmadık Ya !

unicorn

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünüyorsunuz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.
N'eylesin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında

          Cahit Sıtkı Tarancı
Ne Olmuş Yani Büyük Adam Olamadıysak,

Hayallerimizi Satmadık Ya !

Simurg

BEDAVA

Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.

(ORHAN VELİ KANIK)



BİR ŞEHRİ BIRAKMAK

Bu şehirde yağmur altında dolaşılır
Limandaki mavnalara bakıp
Şarkılar mırıldanılır geceleri.
Bu şehrin sokakları çoktur,
Binlerce insan gelir gider sokaklarında..
Her akşam çayımı getiren
Ve bir Beyaz Rus olmasına rağmen
Hoşuma giden garson kadın bu şehirdedir.

Bu şehirdedir
Valsler, foksrotlar altında
Şuman'dan, Bramsdan
Parcalar çaldığı zaman dönüp
Bana bakan ihtiyar piyanist.

Doğduğum köye müşteri taşıyan
Şirket vapurları bu şehirdedir.
Hatıralarım bu şehirdedir.
Sevdiklerim,
Ölmüşlerimin mezarları.

Bu şehirdedir işim gücüm,
Ekmek param.
Fakat bütün bunlara mukabil
Yine budur başka bir şehirdeki
Bir kadın yüzünden
Bıraktığım şehir.

(ORHAN VELİ KANIK)

BEŞİKTAŞK



Kahrolsun uyuyunca geçmeyen bazı şeyler..

Adriano

İstanbul'u Dinliyorum

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Uzaklarda, çok uzaklarda
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık;
Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı,
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular,
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı
Dinmiş lodosların uğultusu içinde.
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan.
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde.
Alnın sıcak mı, değil mi biliyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.




Orhan Veli KANIK
Uçurumlardan düşmeden tut elimizi..

Simurg

GAZEL

Azm-i sefer ettin dil-i nâçârı unutma
Gittin güzel ammâ bu dil-efkârı unutma

Gâhîce uyandıkça şebistân-i safâda
Şol gice olan sohbet-i hemvârı unutma

Vardıkça şeker-hâba girip bister-i nâza
Ne zehr içer dîde-i bîdârı unutma

Ben sabr edeyim derd ü gam-i hecrine ammâ
Sen de güzelim ettiğin ikrârı unutma

Ağlatmayacaktın yola baktırmayacaktın
Ol va'de-i tekrâr-be-tekrârı unutma

Yok tâkati hicrânına lûtf eyle efendim
Dil-haste-i aşkın olan Esrârı unutma


Esrar Dede

BEŞİKTAŞK



Kahrolsun uyuyunca geçmeyen bazı şeyler..

melankolizm

Mustafa Yıldızdoğan - Biz Bu Hallere Düşecek Adammıydık

[youtube=425,350]xj83w4DqQGU[/youtube]


Timurlenk

 Bugün yollanıyorken bir gurbete yeniden
           Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
           Bir kemiğin ardından saatlerce yol giden
           İtler bile gülecek kimsesizliğimize.
           
           Gidiyorum gönlümde acısı yanıkların...
           Ordularla yenilmez bir gayiz var kanımda.
           Dün benimle birlikte gelen tanıdıkların
           Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.

buda benden

Delirdik

İstek

Yanıyor beynimin kanı,
BiLmem nereLere gitsem?
İçime sığmayan canı
Hangi rüzgâra es etsem?

Akşam suLar karardı mı?
Bir dağa versem ardımı,
İçimi yakan derdimi
Sağır gökLere anLatsam.

İçiLiversem dem gibi,
KırıLıversem cam gibi,
Şamdanda yanan mum gibi,
Sabahı görmeden bitsem.

Bir yüce ormana daLıp
Ya bir dağ başına geLip,
Beni yaradanı buLup
MaLını başına atsam.

Görünmez koLLar boynumda.
Yârin hayaLi koynumda,
Sıcak bir kurşun beynimde,
Bir ağaç dibinde yatsam.


Sabahattin ALİ
| җ  ģǿĸнªп  җ | Beşiktaş'ım oLey


* Şampiyon BEŞİKTAŞ.!

mdc

Alıntı yapılan: Simurg - Şubat 06, 2007, 17:44:16

sevgili adminlerimden veya modlarımdan rica etsem sohbet içerikli yazıları silseler burasını sırf şiire ayıralım

Gereksiz mesajlar silinmiştir.
HAYATTA BEŞİKTAŞ

Simurg

duru_1903 teşekkür ederim




BİR DUYMA DA GÖR

Bir duyma da gürültüsünü
Dallarda çıtırdayarak açılan fıstıkların,
Gör bak ne oluyorsun.
Bir duyma da gör şu yağan yağmuru;
Çalan çanı, konuşan insanı.
Bir duyma da kokusunu yosunların,
İstakozun, karidesin,
Denizden esen rüzgarın...

ORHAN VELİ KANIK

BEŞİKTAŞK



Kahrolsun uyuyunca geçmeyen bazı şeyler..

unicorn

Mehmet Akif Ersoy bu şiiri içkiyi bıraktırdığı bir arkadaşı için yazmış...

DERVİŞ AHMED



"Bir ömürdür içiyorsun, bırak artık şunu!" der;

Derviş Ahmed bu hidâyetle hemen tövbe eder.



Ama bir tövbe ki: Binlikleri çarpar duvara;

Tas, çanak, testi perîşan, serilir tahtalara.



Rakı tûfânı, su girdâbı alırken odayı;

Anaforlarla dönerken mezeler fırdolayı;



Bir kerâmetle dedem postu oturtup sedire,

Oradan, mest-i zafer, bakmaya başlar seyire.



Başlar amma, pek uzun boylu seyirden bıkılır...

Derviş Ahmed de bizim, öğleye varmaz, sıkılır.



Kalkar, olmaz, yatar, olmaz, döner, olmaz dediği;

Neyle doldursa o bir türlü kapanmaz gediği?



Zikreder, vahdete girsem diye zorlar, giremez;

Hû çeker, sîne döver, hiçbiri eğlendiremez.



Sâ'atin ömrü soluktan da kısayken hani, dün,

O, ne yıllar devirir; sâniye geçtikçe bugün!



Devrilen devriledursun, dedem "illâllah!" der;

Camı sarsar, damı sarsar, tepinirken ter ter!



Bu kadar velvele oynatsa yerinden ya biraz,

Ne harın şey ki "zaman" hiç yürümez, hiç tınmaz!





Derviş Ahmed, bu sefer, "ben yürürüm!" der mi sana!

                              "Aman Ahmed'im, bana baksana!

                              Bozacak mısın yine tövbeni?

                              Kıracak mısın, yeniden beni?

                              Sakın Ahmed'im, gideyim deme. "





Cezbe kuvvetlice gelmiş ki dışardan dedeme,

Bu, içinden kabaran sesle hiç irkilmiyerek,

Hakerenler yola bir düşme düşer.Yelyepelek!





"Derviş Ahmed! Gidiyorsun ya, sakın sapma sola!

İşte bak dirseğe geldin, göreyim şimdi: Mola!

                              Bu gidiş hayır değil Ahmed'im,

                              Dayan Ahmed'im, dikil Ahmed'im!

                              Aman Ahmed'im, göreyim seni,

                              Dayan Ahmed'im, göreyim seni!"





Lâkin aldırmıyor Ahmed, cereyanlar müdhiş;

Karnı irkilse, bacaklar gidecek, hem ne gidiş!

"Ne o? Meyhâneye geldin mi?" Sakın girme, dayan!

                              Aman Ahmed'im, sonu pek yaman!

                              Kuzum Ahmed'im, gireyim deme!

                              Mola istemem, vereyim deme!

                              Asıl Ahmed'im, kasıl Ahmed'im!

                              Bu geçid belâ, asıl Ahmed'im!

                              O ne batmalar, ne boğulmalar!"





Asılır, boş, kasılır, boş, dedem en sonra dalar.

"Bâri meyhâneye düştün, be mübârek derviş.

İçmeden, geç ki desinler. Dede Sultan ermiş!

Hadi Ahmed, hadi yavrum, hadi son bir gayret!



................................................................



Lâkin Ahmed, bu ne gayret, ne tahammül, hayret!

Sen kurul lök gibi meyhâneye, ser postu, otur;



Yan, tutuş, sonra dayan: Dağ gibi dur, taş gibi dur!

Dağ demiş, taş demişim, doğru mu lâkin? Ne gezer!



Onu bir zelzele sarsar, bunu bir dalga ezer.

Seni kaç zelzeledir yokladı hiç sarsamadan;



Koca arslan, hani, övmüş de yaratmış Yaradan!

Öyle bir tövbe geçirdin ki, hakîkat, değdi;



Az belâ mıydı, seher vakti, o tûfan neydi?

Çiğnedin dalgayı, girdâbı çıkardın daraya;



Postu Cûdî'ye yanaştırdın, atıldın karaya.

Sallamış tekmeyi bir mülke, diyorlar, Edhem;



Yumruk atmış mı yarım binliğe? Hiç zannetmem!

Hak erenler, iyi bak kendine, mikdârını bil:



Sendedir nühsâ-i kübrâ, okumuşlarda değil!

Sen ne cevhersin, a devletli, ne cansın, bilsen!



Aba altındaki sultanlara sultansın sen.

Sen ki Kevser dağıtan Haydar'a kulsun ancak,

Sana ısmarlamıyan, kimlere ısmarlıyacak?



..................................................................



Hadi evlâd, Dede Sultan ne içer, bir sor ki...

Doldurun dervişe benden iki binlik Yorgi!

Ne Olmuş Yani Büyük Adam Olamadıysak,

Hayallerimizi Satmadık Ya !

unicorn

Bugüne kadra okuduğum en mükemmel 3 şiirden biri;

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE



Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?

En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,



- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya -

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,



Ne hayâsızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde - gösterdiği vahşetle "Bu: bir Avrupalı"



Dedirir - yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!



Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,

Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.



Yedi iklîmi cihânın duruyor karşında;

Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!



Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.

Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.



Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...

Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ!



Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil,

Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil,



Kustu Mehmed'ciğin aylarca durup karşısına;

Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.



Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...

Medeniyet denilen kahpe, hakîkat, yüzsüz.



Sonra mel'undaki tahrîbe müvekkel esbâb,

Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harâb.





Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;

Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı:



Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.



Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam;

Atılan her lâğımın yaktığı: yüzlerce adam.



Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;

O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...



Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara, vâdîlere sağnak sağnak.



Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,

Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.



Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,

Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.



Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...

Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!..



Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;

Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat imân?



Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm?

Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm.





Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,

Beşerir azmini tevkîf edemez sun'-ı beşer;



Bu göğüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi;

"O benim sun'-ı bedîim, onu çiğnetme!" dedi.



Âsım'ın nesli... Diyordum ya... Nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.





Şühedâ gövdesi, baksana, dağlar, taşlar...

O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar,



Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;

Bir hilal uğruna, yâ Rab, ne Güneşler batıyor!



Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..

Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.



Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...

Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...



Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

"Gömelim gel seni târîhe!" desem, sığmazsın.



Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb.

Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.



"Bu, taşındır" diyerek Kâbe'yi diksem başına;

Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;



Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmiyle,

Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmiyle,



Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,

Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;



Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,

Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,



Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile âvizeni lebrîz etsem;



Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...

Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana.





Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini;

Şarkın en sevgili sultânı Selâhâddîn'i,



Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayrân...

Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken husran;



O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;



Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...



Ey şehîd oğlu, şehîd isteme benden makber,

Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Eğer anlamaya çalışarak okursanız Farsça ve Arapça kelimeleri çözersiniz...
Ne Olmuş Yani Büyük Adam Olamadıysak,

Hayallerimizi Satmadık Ya !

Simurg

SAKARYA TÜRKÜSÜ
 
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat?

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya; sâf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..
 
Necip Fazıl KISAKÜREK

BEŞİKTAŞK



Kahrolsun uyuyunca geçmeyen bazı şeyler..

Simurg

Şarkımız bizim

..................................................Kırılırda bir gün bütün dişliler
..................................................Döner şanlı şanlı çarkımız bizim
..................................................Gökten bir el yaşlı gözleri siler
..................................................Şenlenir evimiz barkımız bizim

Yokuşlar kaybolur çıkarız düze
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze
Sapan taşlarının yanında füze
Başka alemlerle farkımız bizim

..................................................Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman
..................................................Görürler nasılmış, neymiş kahraman
..................................................Yer ve gök su vermem dediği zaman
..................................................Sular her tarlayı arkımız bizim

Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda, sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur bizde gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim...


..................................................Ne hasta bekler sabahı
..................................................Ne taze ölüyü mezar
..................................................Ne de şeytan bir günahı
..................................................Seni beklediğim kadar

Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar


Şiir: Necip FAZIL KISAKÜREK
Yorum: Ayhan UÇAR
Kayıt: TGRT FM
 
Ayhan Uçar


BEŞİKTAŞK



Kahrolsun uyuyunca geçmeyen bazı şeyler..