Ana Menü

"Zaman"

Başlatan ceren, Şubat 15, 2009, 17:00:07

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

ceren




    "Zamanın acımasız tekerleği dönüyor.
    Sürüklüyor hepimizi bir yerlere. Hiç unutamam sandıklarımızı eziyor, toprağa karıştırıyor

    ve toza çeviriyor...

    İyi ki..

    İyi ki bunu yapıyor..."



     İclal Aydın...

"Sen dua et, ben amin diyeyim, sonra belki çay da içeriz :D "

ilhan mansız_melis

İclal Aydın'ın şiirlerine bayılıyorum bu da onlar gibi güzel ama bi şiiri vardı sağa sola hareket eden gemiler falan geçiyordu içinde adını tam bilen var mı ?



İclal Aydın
Bir gemi...


Gökyüzünde müthiş bir ay var. Nasıl güzel bir hilal...

İstanbul ışıl ışıl, köprüde artık gözüme güzel gelmeye başlayan mavi ışıklar...

Gecenin 02.30'u olmuş, şehirde bir uyku uğultusu...

Bir de Gündoğarken'in "Gördüğüme Sevindim"i duymaktayım uzaktan bir yerden.

Kocaman bir şilep Boğaz'da soldan sağa doğru geçiyor.

Gemi soldan sağa geçerken yaşamıma öyle böyle değil, şahane bir iz bırakmış bir film geliyor aklıma.



***

Kadının topuğunda açık bir yara var. Acı içinde ayağını ovuşturuyor. Bir yandan da sıradan ve küçük olaylarla dolu gününü anlatıyor kocasına. Kocası elindeki şarap kadehini yere bırakıp, karısının ayağını alıyor eline şefkatle. Ve yarayı öpmeye başlıyor...

Kadın adama bakıyor sadece.

Bakıyor ve ağlıyor.

"Neden ağlıyorsun?" diye soruyor adam.

"Ben de seni seviyorum" diyor sesi çatallanarak.

Adam kadına sarılıyor.

O sırada liman yakınındaki evlerinin penceresinden bir geminin soldan sağa geçtiğini görüyor kadın.

Adama dönüp, "bir gemi ne zaman soldan sağa geçerse hep bu anı ve seni ne çok sevdiğimi düşüneceğim" diyor.

"Ve seni hep ne çok seveceğimi..."

Her ikisi de adamın çok vakti olmadığını biliyor. Kadın sadece zaman uzasın istiyor.

Hayatın içindeki küçük sıradan olaylarla dolsun günleri. Sıradan yaşasınlar herkes gibi. Alışveriş etsinler, yeni yerler görsünler, kavga etsinler, yemek pişirip yesinler, şarap içsinler, kahvaltıda küsüp, kapıdan çıkarken barısşınlar istiyor.

Ama adamın çok vakti yok.

İkisi de biliyor.

Kadın sadece zaman uzasın istiyor.

Ama olmuyor işte.

Adam bir öğle yemeğinde ölüyor.

Güzel, güneşli bir günde, hayat şırıl şırıl akarken sokaklarda, kadın adam için süslenmişken, saçlarına sarı bir gül takmışken (ki sarı gül ayrılıktır doğru ya) ona nasıl iyileşeceğini anlatırken soluyor adamın yüzü.

Adam iyileşmek istemiyor.

Adam ölmeye yatkın.

Kadın kafasını yere eğiyor.

Anlıyor çünkü.

Adam ölüyor.

Kalabalık bir restoranda, güpegündüz, her şeyin, ama her şeyin tam ortasında ölmekte adam.

Kadın, başı yerde ağlıyor.

Ağlıyor. Ağlıyor. Ağlıyor.

Sonra garson bir peçete uzatıyor kadına. "İyi misiniz" diye soruyor.

Kadın kafasını kaldırmadan "bana bir beyaz şarap verin" diyor. Garson hiç sesini çıkarmadan bırakıyor kadehi masaya.

Restorandaki kahkaha sesleri, konuşmalar çocuk ağlamaları, tabak bıçak sesleri içinde burnunu çeke çeke ağlıyor kadın.

Sonra çantasını açıyor. Telefonunu çıkarıp kız kardeşini arıyor. "Beni gelip al" diyor. Ağlamaya devam ediyor hıçkıra hıçkıra.

Kız kardeşi soluk soluğa giyor restorandan içeri. "Sakin ol, ağlama" diyor.

Kadın ilk defa o zaman kaldırıyor başını. Kardeşi adamın az önce öldüğü sandalyede oturuyor.

"Öldü" diyor yüzü darmadağın ve yüzü kapkara...

"Tamam" diyor kız kardeşi, "şimdi gidiyoruz evimize, her şey geçecek"

"Ama yaralarımdan severdi beni. Öldü" diyor kadın yanaklarındaki yaşları silerek...

Kız kardeşi elini tutuyor kadının.

"Lütfen" diyor. "Lütfen kabul et artık, lütfen bunu yapma bana, yapma bize. Öyle biri yok ki..."


***

O filmi bulamıyorum şimdi.

Oysa bir kez daha izlemek isterdim. Ne adını anımsıyorum ne de oyuncularını. Bir arkadaşımdan ödünç aldığım bir kopyaydı sanırım. Seyredip sevdiğim, iade ettiğim bir film...

Şimdi ne zaman soldan sağa geçen bir gemi görsem o film geliyor aklıma.

Ve aslında bütün aşkların belki de hiç olmayan bir sevgiliye yakılmış ağıtlar olduğunu düşünüyorum.

Bu satırların sonuna geldiğim sırada küçük bir tekne tam tersi istikamette yol alıyor Boğaz'da.

Her şeyin tersine dönebileceğine dair bir umut veriyor belki de..

İnsanın sevdiği kadar sevilebileceğine dair bir işaret...



İşte aradığım yazı...
28 Mayıs 1994 tarihinde "Kızlar futboldan anlamaz" sözüne tepki olarak doğdum.