Ana Menü

''İnsanlar birilerine hayatını adıyor ya; ben de hayatımı Beşiktaş`a adadım''

Başlatan carlito1903, Temmuz 09, 2008, 10:45:34

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

carlito1903

Bu haftaki konuğumuz, Beşiktaş Kulübü'ne 28 yılını vermiş, emektar malzemeci Süreyya Soner. Biz kendisiyle çok keyifli bir röportaj yaptık; dileriz siz de okurken keyif alırsınız.

Süreyya Bey, tatil dönemi yeni bitti. Günleriniz nasıl geçti, tatil yapabildiniz mi?


Tatil yapmıyorum ki ben. Devamlı buraya gidip geliyorum. Tatilimiz yok, malzemeler var. Zaten buradan çok ayrı kalamıyorum. Takım olmasa da ben geliyorum.





Bizimle unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız? Bir maçta siz yedek kulübesinde otururken bir taraftarın size "Sen hiç konuşma bıyıklı 15 senedir maçlara geliyorum hep yedeksin " dediği doğru mu?

İşin aslı şöyle. Biz Antalya kampındaydık. Galatasaray'la Efes Kupası'nı oynayacaktık. Takım sahaya çıktı, kulübeye yerleştiler. Biz de malzemelere bakmak zorundayız orada. Taraftarın biri giyinmiş, Siyah Beyaz bayrak almış eline, tam kulübeyle yan yana bir yerde amigoluk yapıyor. Maç başladı bir iki dakika oldu, oradan bağırmaya başladı. Kulübede de hatırladığım kadarıyla Tigana, Sergen, Okan Buruk, Murat Şahin, Tayfur Havutçu oturuyor. Oradan başladı önce hocaya bağırdı değişiklik yapamıyorsun, sen git yaramaz adamsın diye. Tayfur'a bağırdı yaşlandın artık, futbolu bırak sen diye. Okan'a bağırdı sen Galatasaraylısın git orada oyna diye. Sergen'e git at yarışı oyna diye bağırdı. Baktım herkese geliyor sıra. Biz de sıralanmışız orada oturuyoruz. Kendi kendime dedim Süreyya sıra şimdi sana da gelecek. Kalktım gittim adamın yanına, "Herkes rahatsız oluyor, daha gol yok bir şey yok hemen başladın sıradan hepsini rahatsız etmeye, otur efendi gibi maçını seyret yoksa polis çağırıp seni attıracağım" dedim. Bana baktı, "Bıyıklı sen çok konuşma, 15 senedir maçlara geliyorum hep yedeksin, insan bir gün oynamaz mı?" dedi. Tabi herkes afalladı, birbirine bakıyor. Futbolcular gülmeye başladı zaten. Ama adam hala susmuyor. "Kiralık da mı vermiyorlar seni, hangi başkan hangi yönetim gelirse, sen buradasın, torpilin nerden?" diye devam etti. Böyle komik bir anıydı işte.

Bir de Kore'de unutamadığım bir anı var, malzemeci arkadaşım Ünal'la beraber. Gerçi biraz üzücü bir anı bu aslında. Kore'de bir maç yapacaktık. Maç bitti, takım çıktı önden otele gitti. Biz de Ünal'la minibüse geldik malzemeler vardı, onları aldık yavaş yavaş gidiyoruz. Ben de arka koltukta yattım, uyuyorum, 2 saatlik yolumuz vardı. Önde de Ünal bir de tercüman arkadaş konuşuyorlar. Bizim şoför ışıklarda geçmeye çalışmış. Yukarıdan bir araba gelip bir vurdu ortadan, ben sıkıştım araya. Hastaneye götürdüler, röntgen çekelim, onu çekelim, bunu çekelim bırakmadılar tabii. Sonra tekrar minibüse bindik, otele doğru gitmeye başladık. Otele yaklaşınca bir baktım, otelin önü dolu olduğu gibi. Ünal'a dedim " Bak görüyor musun, nasıl bekliyor bizi millet, kaza yaptığımızı öğrenmişler tabii". O da "Valla helal olsun" dedi. Tam indik arabadan bir başladılar " Hadi ya nerede kaldınız ya" diye bağırmaya. Meğer çarşıya gezmeye gideceklermiş, otobüsle gitmek istememişler, minibüsü bekliyorlarmış. Kazadan falan haberleri yok.

Mesela benim iki çocuğum dünyaya geldi, ben hep yurtdışındaydım. Onlar da hep olaylı oldu zaten. Kıbrıs'a gitmiştik, Gordon Hoca vardı. Eşim de o zaman hamileydi. Biz gittik, bir gün sonra doğum yaptı. Bizim de 22 gün orada kalmamız lazım. Ekol olsun diye Metin, Ali, Feyyaz 'dan dan birini koy dediler bana. Ben de hanımı aradım, çocuğun adını koymayın da maçlar başlayacak, ilk gol atanın ismini koyarız dedim. Sonra geldik İstanbul'a, aradan 15 gün daha geçti. Tam 1,5 ay oldu. Eşim sabırsızlanıyor tabi artık. Araya Milli Takım girdi, 15, 20 gün de öyle bekledik. Sonra burada Trabzonspor'la oynadık, berabere kaldık. Diğer hafta Bursa'ya gittik, orada da berabere kaldık. Sonra geldik burada Karabük spor'la oynayacağız artık. Karabük de yeni çıkmıştı lige. Artık 5, 6 olur diyoruz. Metin, Ali, Feyyaz hepsi atar diyoruz. Birinci devre bir tane İngiliz oyuncu vardı, Walsh, o bir gol attı. İkinci devre oldu ama gol olmuyor. Son dakikalara geldik artık, Walsh girdi yine sol taraftan, Metin'le Feyyaz'a çıkarsa gol olacak. Bomboşlar, kimse yok. Kaleci zaten ayaklarını uzatmış. Orada kalecinin altından yine gol oldu, yine Walsh attı. Maç bitti 2-0, hanımı aradım babamın ismini mi koyacaktık ne koyacaktık, koyalım artık şu çocuğun ismini dedim.

Kızımda da yine aynı, İsviçre'deyim bu sefer. Yağmur yağıyor tabi orada sürekli. Tam sahaya geldik, Ünal'la beraber sahadaki işlerimizi hallediyorduk. Ahmet Ateş var bizim kulüpten. O sahaya geldi bana işaret ediyor, gel gel diye. Gittim yanına. Yağmurdan sırılsıklam olmuşuz ama. İstanbul'dan haber geldi, kızın oldu dedi. Ben de iyi dedim alıştık artık. Tabi futbolcular falan, herkes beni tebrik etmeye başladı. Del Bosque Hoca vardı o zaman. Merak etmiş o da sormuş kızı oldu demişler. Çağırdı beni yanına, gittim. Tabi o konuşuyor ama anlamıyorum ben, teşekkür ediyorum öyle. Tercüman geldi yanımıza. Meğer ismini ne koyduğumuzu soruyormuş. Hoca daha yeni geldik buraya ama dedim, ellerimi yukarı kaldırdım, Allah büyük dedim. O da ben ellerimi havaya kaldırınca, Yağmur koyduk anlamış. Yoksa Yağmur mu koydular ismini dedi tercümana. Ben de tamam o zaman Yağmur olsun dedim hocaya. Eşimi aradım Yağmur koyalım adını dedim, öyle karar verdik.



Buradan ayrı kalamıyormuşsunuz, peki takımdan ayrı kaldığınızda bir özlem oluyor mu?

Olmaz olur mu? Ben zaten takım tatil yapsın istemiyorum hiç. Ben hep buradayım zaten. İzin yapmayı hiç sevmem. 2003 senesinde şampiyon olduğumuzda, yöneticilerimiz bana buraya yakın bir ev almak için yardım etti sağ olsunlar. Evim de yakın buraya. Her gün gidip geliyorum. İnsanlar birilerine hayatını adıyor ya; ben de hayatımı Beşiktaş'a adadım. Hoca kapıya haftalık programı asıyor ben onu alıp, hanıma götürüyorum, evin kapısına asıyorum.


Bir gününüz nasıl geçiyor burada?

Sabah 7 de geliyorum, malzemeleri hazırlıyorum. Saat 9 gibi futbolcular, hocalarımız geliyor. Birinci idman varsa yapılıyor. Sabah idman olmasa da ben geliyorum zaten. Alışkanlık oldu zaten. Hanım soruyor nereye gidiyorsun diye. İdmana gidiyorum deyip çıkıyorum. Akşam çocuklar televizyondan görüyorlar sabah idman yapılmadığını beni şikâyet ediyorlar. Sabah idmanından sonra akşam idmanına kadar burada oluyoruz yine. Akşam idmanı için bir daha malzemeleri hazırlıyoruz. İdmandan sonra hepsini topluyoruz. Burada günlerimiz böyle geçiyor.

Nasıl Beşiktaşlı oldunuz? Aileden mi geliyor?

7 sene amatör takımda oynadım ben. Maçlara gitmeyi sevmiyordum, oynamayı seviyordum aslında. Dayım Beşiktaşlı. Çocukken alıyordu bizi kardeşimle maçlara gidiyorduk. Beşiktaş'tan başka takım tanımıyoruz yani o yüzden. Bütün ailemiz hep Beşiktaşlı zaten.

Dışarıdan bakıldığında sizin işiniz çok keyifli gözüküyor insanlara, her gün futbolcularla berabersiniz, sizi çok seviyorlar, sizce de öyle mi?

Ben daha önce de ünlü kişilerle çalışıyordum. Görünüş öyle tabii ama işin içine girince durum biraz değişiyor. Dışarıdan bakıldığı zaman sadece keyifli yanlar görülüyor tabii. Beşiktaş takımıyla çalışıyoruz yani neticede. İnsanların özenmesi normal. Ama bizim yaptığımız iş çok zor. Görünen kısımdan ibaret değil. Ben burada arka arakaya iki gün izin yaptığımı hatırlamıyorum 28 yıldır. Eşim arıyor akşam eve meyve getir, bir şeyler getir diye. Diyorum ne meyvesi ben Diyarbakır'dayım sen ne diyorsun.

Beşiktaş olmasaydı, ne olurdu sizin için?

Benim esas mesleğim matbaacılık. Bununla birlikte film şirketlerinde setlerde çalıştım. Ondan sonra buraya geldim.



Buraya nasıl geldiniz peki?

O da ayrı bir hikâye. O zamanlar filmlerde çalışıyoruz ama ben bıkmıştım o işlerden. Sigorta yok, bir şey yok, yaşımız da ilerliyor. O zaman sigortalı bir iş bulayım dedim. Bir gün bir kupa maçı oynanıyor. Bana bir maç için dediler ki kaleci yok, takımın da iddiası yok gel oyna. Tamam dedim ben de. Gittik bir baktım Ziya Doğan orada. O anda orada bir arkadaşım vardı. Onun arkadaşı Ziya Doğan'ın okul arkadaşıymış. Ona bir kefil ol da şu kulübe bir gireyim dedim Beşiktaş için. Sen yapamazsın, zor iş dedi bana. Ben de yapacağım, nasıl olsa Beşiktaşlıyım yaparım dedim. Gittik Ziya Doğan'a. Bu işte kaç senedir çalıştığımı sordu. Hiç çalışmadım dedim. Tamam, gel Şeref Stadına sabah 10 da idmanımız var, hallederiz dedi. Yalnız bu maçın sonucuna bağlı dedi. Karşı karşıya oynuyorduk. 2-1 galipti zaten onlar ama gol atamıyorlardı. 7-1 maçı aldılar, ondan sonra ben işe başladım burada.

Son olarak, Milli Takım'ın başarısıyla ilgili neler düşünüyorsunuz?

Aslında üzüldüm ben. Ben Rıza Hoca'nın olduğu dönemde Milli Takım'a da Ümit Milli Takım'a da bakıyordum. O ortamın içine girmiştim yani. Buraya kadar getirmek çok büyük başarı. Ama keşke devam edebilseydik. Başarı da büyük, üzüntü de büyük. Keşke kuayı buraya getirselerdi. Ama eksikler çoktu. Hoca tam kadro çıkarabilseydi, eminim ki o maçı kazanırdık.

Süreyya Soner'e bu keyifli röportaj için çok teşekkür ediyoruz.
Sevsin Teleke/ Haber1903



carlito1903

Ben çok seviyorum ya bu adamı :)

''Eşim arıyor akşama eve meyve getir, bişey getir diyor, ben diyorum ne meyvesi ben Dİyarbakırdayım sen ne diyosun''

Buna bittim ya ;D

pAscAliAnUmut

 Yılların emekçisi ya. Ben de bu adamı çok seviyorum. Hakkaten hayatını Beşiktaş'a adamış bir adam
Efsane yazdın tarihe Beşiktaş
Aşık oldum renklerine Beşiktaş
Ölüm olsa dönmeyiz bu yoldan
Canım feda olsun sana Beşiktaş

ZLataN

Çok güzeL bi röportaj oLmuş baştan sona kadar hiç sıkmadan okutuyor kendini :)

Non Mollare Mai

Gerçekten çok sempatik bi adam. :)
Çok seviyorum ve hayranlıkla okuyorum her röportajını.

Helal olsun sana abim. :)
edit

Anarchy*


carsi52

Bir maçta siz yedek kulübesinde otururken bir taraftarın size "Sen hiç konuşma bıyıklı 15 senedir maçlara geliyorum hep yedeksin "

Bende buna çok güLdüm ;D
Bölünür senin için uykular!

carlito1903


ilhan mansız_melis

 :ahaha  bir taraftar 15 senedir yedeksin demiş  :ahaha

Seviyorum ben Süreyya Abi'yi yaa   :) 
28 Mayıs 1994 tarihinde "Kızlar futboldan anlamaz" sözüne tepki olarak doğdum.