Ana Menü

FiLm yorumLari

Başlatan AsA, Haziran 21, 2008, 20:52:35

0 Üyeler ve 38 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

ERHUN



"Amelie"

Yıllardır görürüm posteri ama az önce izledim. Değişik bir film. Bir çoğunuz biliyordur zaten. Romantik komedi izlemeyeli bir kaç yıl olmuştu herhalde, bir daha ki izleyişimde bir kaç yıl sonra olur muhtemelen.

El Colgado

Kızlarımızın efsanevi filmi.

ERHUN

Alıntı yapılan: El Colgado - Temmuz 30, 2013, 02:55:12
Kızlarımızın efsanevi filmi.

Valla izledin mi bilmiyorum ama bana göre aynı hafta içinde 2 tane bu tip film izleyen o hafta iflah olmaz. Huyumdur filmi yarıda kesemem, zor bitti valla. Yukarıda sıradan polisiye dediğim Freelancers'ın yönetmeninin-oyuncularının falan canını seveyim ;D

El Colgado

Katılıyorum.
Zaten ergen döneminde kızların ilgisini çekiyor bu film. Ben de seneler önce seyretmiştim. 7-8 sene vardır. Müzikleri güzel sadece.

K.D

Alıntı yapılan: El Colgado - Temmuz 30, 2013, 03:18:55
Katılıyorum.
Zaten ergen döneminde kızların ilgisini çekiyor bu film. Ben de seneler önce seyretmiştim. 7-8 sene vardır. Müzikleri güzel sadece.
abi yapmayın yaa geçen gün yarısına kadar izledim sonra şarj bitti ama o ana kadar gayet keyifliydi,tabi diğer yarısıda öyledir diye düşünüyorum tabii müzikleri zaten bir harika.

Sizin içiniz çürümüş bee abi romantiklik,aşk falan geçmiş sizden :P
I'm on a path of my own...I'm LeGeNd! :)

CR7

Alıntı yapılan: CR7 - Ocak 20, 2011, 21:36:21















Dünya sinema endüstrisine öncülük eden ve kendine has üslubuyla günümüzde hala ağırlığını gösteren, zaman zaman realist, bazen şiirsel, dahası ticari kaygılardan uzak sinema filmleriyle ünlü olan Fransız sineması, geçen yıllarda sinema potasını daha da geliştirip daha fazla özgün filmler yetiştirdi bünyesinde. Bunlardan biri, ''Şarküteri'', ''Kayıp Çocuklar Şehri'' ve ''Alien 4'' isimli birbirinden başarılı filmlerin yönetmeni Jean Jeunet'den Fransız modern hayatını ti'ye alan modern bir masal görünümünde olan Amelie filmiydi. Orijinal adı "Le Fabuleux destin d'Amélie Poulain" olan film, gösterime çıktığı 2001 yılında izleyiciler tarafından büyük bir beğeni kazanmıştı. Kendine has karakteristik stiliyle kafalarda evrensel bir tip oluşturan Jean Jeunet hayatı boyunca gözlemlediği ve kendi Montmartre'nındaki özgün dünyasına dair notları derlediği bu filmle, sinema endüstrisinde üslubuna ilginç bir tarz kazandırmayı amaçladı ve başardı da. Film "Tüm dünyada en büyük başarıyı kazanan Fransız filmi" adlandırılmasıyla dünya sinema tarihinde yer almayı başardı. Bu, bir sinemacının kendi ülkesinde edindiği en büyük başarı olmalı.


Konusu basit bir aşk hikayesi gibi görünse de, film aslında aşkın sıradan olmayan özgün kimliğini tanımamız için türlü ipuçları veriyor bize. Bu ipuçlarını birleştiren Amelie kendi hayal dünyasının yetkin şeklini bir başka hayalci kimlik olan Nino ile aşkı yaşayarak paylaşıyor. Aslında filmde 22 yaşın olanca debdebeli kimliğinin Amelie cephesinde durgun ilerlediğine şahit oluyoruz. Amelie, hayatının çoğunu crème brûlées'siyle bir çay kaşığı ile oynamaktan, gün ışığında Paris'te yürüyüşe çıkmaktan, St. Martin's Kanalı'nda taş sektirmekten, yüzeyi hoşuna giden taşları toplamaktan başka bir şeye benzemediğini fark eder. Kendisi ''Çift Değirmen''de garsondur ve ne yazık ki orada sıkıcı dünyasına çare olacak hiçbir eylem bulunmamaktadır. Ortama, daha çok kafede çalışanların alışkanlıkları ve tuhaf korkuları hakimdir. Modern pollyannamız bütün bu insan kargaşası içinde sessiz sedasız monoton adımlarla ilerlemektedir!


Bir akşam Amelie, ilginç bir tevafuk noktasında, küçük bir çocuğun hatıra kutusunun onda yarattığı etkiye bakarak, kendini bir arayışın eteklerinde dedektif kılığında bulur. Çetin bir anlaşmaya imza atar : '' Kutuyu sahibine ilettiğinde eğer sahibi duygulanırsa, Amelie bundan sonra hayatını insanları mutlu etmeye adayarak geçirecektir ''
Kendini çevresindeki insanların tebessümleri için adayan Amelie, aslında özel hayatını es geçmektedir. Kendisi gibi tuhaf zevkleri olan, yırtık fotoğrafları birleştirip katalog yapan Nino adlı gence orijinal bir tutkuyla bağlıdır. Bir insanı elde etmek günümüzde bu kadar kolaylaşmışken, Amelie'de bu durumun tam tersi bir ayrıntıda takılı kalıyoruz. Belki de bu tarz bir yaklaşım modern masalın en etkileyici hali oluyor bizim için. Amelie'nin kimliğini ifşa etmeden kendi aşkını çekingen bir kurnazlıkla yavaş yavaş inşa etmesi, bizi hikayede heyecanın doruğuna çıkartıyor.
Daha önce Happenstance' de izleyici karşısına çıkan Audrey Tautou olmadan bu utangaç Amelie karakterini düşünmek imkansız olurdu. La Heine, Crimson Rivers gibi filmlerin yönetmeni olan Mathieu Kassovitz'de Nino karakteriyle başarılı bir performans grafiği çizerek, Amelie filminde kendini favori bir üst kimliğe taşımıştır. Aslında filmde önemsiz bir çok detay var lakin yönetmen bu ince ve gereksiz halleri masalına ustalıkla yedirmiş. Genel atmosfer neşeli ve komik ilerliyor filmde. Sadece son sahnelerde Amelie'nin kek yaptığı bölümde gözünden akan gözyaşları, izleyicide kısa anlı bir dram teşkil ediyor.


Filmin repliklerinde bile sımsıcak heceler saklı sanki. Trende komşusunun mektuplarından etkilenen Amelie, bilet soran adama ''Sensiz şu anki duygularım ancak geçmişin kuru bir kabuğu olabilir.'' diyebiliyor. Belki de en çok hoşuma giden replik, cümle sıralanışı bakımından çok basit görünen ama yürek tahtına giderken çok fit olan replikti . '' Hayır... Ben kimsenin gelinciği değilim.''
Film gerçekte bir koleksiyon tutkunu olan yönetmenin, bu tutkusunun sıcacık bir öyküye uzandığı yoldu. ''Listeleri, koleksiyonları seviyorum. Koleksiyon temalarının koleksiyonunu yapmayı da. Filmde bunlardan birkaçını kullandım: Nino, betondaki ayak izlerini ya da vesikalık fotoğraf kulübelerinde atılmış şeritleri topluyor. Uzun bir zamandan beri bu küçük küçük parçaları, fikirleri bir kutuda toplamaktaydım. Hala da topluyorum.'' diyen Jean Jenuet takıntısı olduğu bu halin kendine böyle bir başarı kazandıracağını belki pek kestirememişti.Filmde vurgulanan bu küçük detayların oscara tutunan küçük eller olduğunun hepimiz farkındayız, değil mi? :))
Belki de bu film tümüyle bir hayal ürünü değildi. Yazımızın başında da dediğimiz gibi Jenuet'in uzun yıllarını geçirdiği Montmarte'te biriktirdiği bütün anıların senaryo taslağına servis edilmesiydi. Gerçekte esas karakter Amelie üzerinden şekillenmemişti elbette. Jeunet ilk önce İngiltere'de büyüyen kahraman'ın Montmartre'e yerleşmesiyle gelişen bir olay örgüsü hazırlamıştı ve tiplemesinin adı Emily'di. Lakin şartlar olumsuz bir gidişat sununca senaryosunu baştan sona değiştirip, olayın başlangıcını da Montmartre'e aldı. Dikkat ederseniz filmde her bir kare bir ressamın fırçasından fırlamış gibi ve filmdeki her karakter üzerinde uzun uzun çalışılmış. Filmin başlangıcında, karakterlerin küçük ayrıntıları verilerek aslında küçük detayların dev projesinin soluğunu hissediyordunuz izlerken. Her karakterin sevdiği ve sevmediği unsurlar izleyici de film başlamadan tereyağı gibi eriyen tebessüm provaları yaptırıyor. Anlatıcı unsurunun babacan kimliğe bulanması da filmde başka bir teknik ayrıntı. Müzikleriyle de dikkat çeken film, Yann Tiersen'in muhteşem akordeon vuruşlarıyla kulağa da hitap ediyor. Özellikle '' J'y suis jamais allé'', '' La Valse d'Amelie'' ve '' L'autre Valse d'Amelie'' dinlemenizi tavsiye ettiklerim arasında. Sırf müziklerini dinlemek adına dahi kendini izlettiren bir film olmuş. Toplam 19 parçadan oluşuyor müzikleri.
Bu kadar dikkat çeken Amelie, yine de Cannes film festivaline katılmamıştı çünkü ''Kayıp Çocuklar Şehri'' filmine gelen soğuk tepkiler yönetmen Jenuet'in canını sıkmıştı ve festivale katılmayarak bu duruma protestosunu sunuyordu. Yine de Amelie'nin festivaldeki yokluğu filmi beğenen eleştirmenler tarafından hoş karşılanmadı. Film, her ne kadar sanatsal ve ticari anlamda büyük bir başarı yakalamış olsa da, bazı eleştirilere maruz kalmıştı. Serge Kaganski filmi realistlikten uzak bulmuştu ve biraz da ırkçı bir muamele sergilendiğini beyan etmişti. Ona göre, Montmartre'de yaşayan etnik gruplar filme pek dahil edilmemişti. Aslında sanırım eleştirmen biraz dikkatsizdi ya da filmi sırf eleştirmek maksatlı eleştirmişti. Dikkat etseydi eğer, filmdeki manav Collignon'un çırağı olan Lucien'i, Kuzey Afrika kökenli oyuncu Jamel Debbouze'un oynadığını mutlaka fark ederdi. Bu eleştiriler yine de filmin uluslar arası düzeyde geniş bir kitlede gösterilmesini engelleyemedi. Hatta film, aldığı çok sayıda ödülle görürünür derece de büyük bir sükse yaptı. Aldığı ödülleri zikredecek olursak, ki şöyle:


Ödüller:
2002 BAFTA Ödülleri – "En İyi Sanat Yönetmeni", "En İyi Özgün Senaryo"
2001 Canberra Uluslararası Film Festivali – "İzleyici Ödülü"
2002 Cesar Ödülleri – "En İyi Yönetmen", "En İyi Film", "En İyi Film Müziği", "En İyi Sanat Yönetmeni"
2001 Avrupa Film Ödülleri – "En İyi Yönetmen", "En İyi Görüntü Yönetmeni", "En İyi Film"
2002 Goya Ödülleri – "En İyi Avrupa Filmi"
2001 Karlovy Vary Ödülleri – "Kristal Küre Ödülü"
2002 Bağımsız Ruh Ödülleri – "En İyi Yabancı Film"
2002 Sant Jordi Ödülleri – "En İyi Yabancı Aktris"
2001 Toronto Uluslararası Film Festivali – "Halk Ödülü"


Özetle şunu diyebiliriz ki, masalsı düşlerin yeşil ve kırmızı çayırında yuvarlanmak ve yüzünüzü çirkinleştirene kadar tebessüm ettirmek istiyorsanız, yüreği sıcacık eden bu filmi mutlaka görmelisiniz! •







izleyin işte be!  ;D


;;D

izleyeli baya bi olmuş.
artık iddaa tahminleri de var
"Tanrı her şeyi görür. Kimse hakkında kötü düşünmeyin" LeBron James
(Cavs'in 55 sayı fark yediği LaL-Cavs maçı sonrası)

ilhan mansız_melis

28 Mayıs 1994 tarihinde "Kızlar futboldan anlamaz" sözüne tepki olarak doğdum.

ilhan mansız_melis

28 Mayıs 1994 tarihinde "Kızlar futboldan anlamaz" sözüne tepki olarak doğdum.

ilhan mansız_melis

Alıntı yapılan: IL Capitano - Mart 23, 2013, 23:07:19
Silver Linings Playbook - Umut isigim

Son zamanlarda izledigim en guzel ask komedisi, herkese tavsiye ederim -)



Çok güzel gerçekten.
28 Mayıs 1994 tarihinde "Kızlar futboldan anlamaz" sözüne tepki olarak doğdum.

El Colgado

Ben cok begenmemistim o filmi. :o

CR7

Alıntı yapılan: CR7 - Şubat 27, 2013, 03:02:08





bunu da beğendim.
gerçekten güzel filmmiş.
oyuncular gerçekten iyi.
Bradley Cooper olmuş. Jennifer Lawrence'a diyecek söz yok.
:bjk cCc philadelphia eagles cCc  :bjk 
artık iddaa tahminleri de var
"Tanrı her şeyi görür. Kimse hakkında kötü düşünmeyin" LeBron James
(Cavs'in 55 sayı fark yediği LaL-Cavs maçı sonrası)

ilhan mansız_melis

Nasıl beğenmezsin Faruk abi ya  :-X  :ahaha



Leo'cum olunca her film güzel.  :ok

;D
28 Mayıs 1994 tarihinde "Kızlar futboldan anlamaz" sözüne tepki olarak doğdum.

El Colgado

Yani oyle abartilacak kadar guzel degil. Ama izleniyor sikici degil.
Vakti olan a perfect getaway'i izlesin. (Muhteşem kaçış)

Simurg


BEŞİKTAŞK



Kahrolsun uyuyunca geçmeyen bazı şeyler..

ERHUN



"He Got Game"

98 yılının filmi. Benim hoşuma gitti. ABD lise seviyesinin en iyi oyuncularından Jesus Shuttlesworth'un (Ray Allen) hayatını anlatıyor. Babasını (Denzel Washington) vali cezaevinden şartlı tahliye ediyor, görevi çocuğunun NCAA'de valinin tuttuğu takıma gitmesi. Yazacağım her detay spoiler olabilir o yüzden daha bir şey yazmıyorum.