Ana Menü

İbrahim Altınsay'dan tek kelimeyle müthiş bir yazı!

Başlatan CR7, Temmuz 02, 2010, 00:56:40

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

CR7




'Gelmiş geçmiş en sıkıcı kupa' diyorlar. Tersine benim en çok zevk aldığım dünya kupası bu... Uruguay - Güney Kore - Gana - ABD bahçesinde kupa çiçek açtı ve bu bahçeden bir takıma yarı final yolu gözüktü. İkinci tur maçları biri dışında penaltılara gitmedi.  Brezilya-Şili ve İspanya- Portekiz maçlarının tadı hala damağımda... Bunlar bir yana, benim gibi damarlarında futbol zehri dolaşan biri için en zevkli ve heyecanlı kupa ya da maç seyretmekte olduğum kupa ya da maç zaten. Turistik yolculuk değil, yeni bir keşif macerası gibi.
Hele bir de benim gibi çocukluğundan beri topa ayağını dokunduran ve dokundurmak için hâlâ fırsat kollayan biriyseniz... Bizler, ekranda bir yeşillik görse durup bakan, sokak arasında top koşuşturan çocuklara rastlasa durup izleyen, top bir de bana doğru gelse şöyle bir plase yapsam diyen insanlarız.
Daha önce seyrettiğim maçlar ve Dünya Kupaları ise sıkıcı mı sıkıcı... Elbette, kendi tarihimle kesişen, hatta bu tarihi yapan bir sürü kupa, maç ve an var, o ayrı... Ama bitmiş bir maç 'bitmiş bir maç' nihayet. Yere göre sığdıramadığım 1970 Kupası'nın maçlarını şimdi 90 dakika izleyin, sıkıntıdan patlarsanız. 1974'ün 'şahane kaybeden'i Hollanda'yı izleyin, ne kadar durağan olduklarına, ne kadar gereksiz pas yaptıklarına şaşarsınız.
Emeği geçen kimseyi unutmuyorum ama futbol kendini inkâr temelinde heyecanlandırıyor beni.

Futboldan korkan otoriteler
'Ayağınızı topa dokundurmuşsanız' derken, profesyonel hakemlik ve futbolculuk yapıp da hayatının ortasında emekli olan ve bu işten yorumcu olarak para kazananları kast etmiyorum tabii. Onlar için ve medyanın köşelerini, tepelerini tutmuş bir kesim otorite için her maç sıkıcı... Messi futbolcu değil, Rosetti hakem değil, hocalar takımlarını hep yanlış oynatıyor. Goller beceriyle değil, hep hatalar yüzünden atılıyor.  Futbol gerileme ve çöküş halinde. İngiliz takımları Avrupa'da yok (!)
Olumsuz üzerinden otorite sağlayacaksın ki herkes sende bir keramet var sansın. Bayat kalıplar üzerine bir bilgi bir düşünce koymamışsın, en fazla Schön-Derwall'e takılıp kalmışsın, 'ön libero'dan ileriye gidememiş 'nokta santrfor'dan daha hareketli olamamışsın,  kendi hayalinde yarattığın gerçekliğe dayanıp herkeste bir yanlış buluyorsun. Aslında herkesi kendi yetersizliğinde eşitlemekten başka bir şey değil bu. Sosyal andrapoz halleri kısacası...
Majestelerinin, pardon 'devlet kanalı'nın resmi yorumcusu Brezilya'da iki Melo olduğundan habersiz. Oyuna giren Gilberto Melo'yu, sakat olduğu için o maçta kadroda olmayan Felipe Melo sanıyor. "Gelecek maçta bu Melo kesin 11'de olur" diye bir de ahkam kesiyor. Buna karşılık Doğu'dan gelen her takımın 'futbolu yeni yeni öğrendiği'ni, her Afrika takımının 'savunma bilmediği'ni söyleyebiliyor.
Vuvuzeladan fazla yenilikten ve riskten korkuyor bunlar. Resmi yorumcumuz, savunmasını çizgi halinde oynattığı için "Böyle şeydilir mi yani" diye Gana'yı ayıplıyor. O Gana ki, savunmasını öne çıkarıp Almanya'yı orta sahada boğdu, golü ise araya atılan bir topta değil, geriye yaslanınca Özil'in boş bir uzak şutundan yedi. İngiltere beş dakika Gana olmaya cesaret etti, Almanya'ya iki gol attı... O Gana ki, bu cesur ve dinamik futboluyla, Şili elendikten sonra benim gönül favorim.
Oyun oynamak demek risk almak demek. Resmi yorumcu, maç 0-0'ken Şili'nin hırslı ve cesur futbolunu takdir ediyor ama 2-0 olunca 'Olur mu canım bir farklı yenilsen şansın var, böyle başlamak yanlış yani' diye kupanın 'şahane kaybeden'i Şili'yi azarlıyor. Ne yapacak Şili? Kalesi önüne yığılıp 0-0'a yatacak. Öyle oynasa Şili buraya gelir mi, gönlümüzü fetheder mi, Cruyff'un en beğendiği takım olur mu, sorun değil...
Sorun Şili'nin değil, yorumcunun buraya kafasındaki kalıplarla gelmesinde aslında. Böyle olunca hazret, Del Bosque'nin Villa'yı neden sol çizgide, savunma blokları dışında tuttuğunu, aynen Barça'daki Messi gibi onu buradan çapraz ve yatay içeriye yolladığını ve İspanya'nın gole böyle ulaştığını anlama zahmetine girmiyor... Anlamaktan korkanlar için kafadaki kalıplar dışındaki her yeni hareket yanlış ve lüzumsuz.

Çizgiyi bırak topa bak
Kupa'nın geçen hafta değindiğim yapısal sorunları sürüyor tabii. Bakın çeyrek final maçlarını iki günde oynatıp geçecekler. Ne olur günde bir maç oynansa, her maçın tadına doyasıya varsak. Şaka değil, her biri ayrı bir final bu maçların.
Yok olmaz. FIFA'daki beylerin acelesi var. Her şey televizyona ve sponsorlara göre ayarlanmış. Ne ki bu kupa futbolun insani yönünün de bir direnişi oldu. Vuvuzelalar susmuyor. Tersine yavaş yavaş vuvuzelalı besteler duyulmaya başladı; oyunun gelişimine göre yükseliyor, alçalıyor sesleri. Top Messi'nin ayağına gelince, ya da biri bir bacak arası, yani 'şibobo' atınca, ya da biri Fabiano gibi kaleciyi çalımlayarak topu ağlara bırakınca, yani 'vupfetela' yapınca hala çıldırıyor tribünler.
FIFA durur mu, tribün seyircisini de bile televizyon seyircisi yapma derdinde. Statlara dev ekranlar koymuş. Oyunun doğal gelişimini bırakıp pozisyon tekrarlarını izliyorsunuz. Futbolu bırakıp hata bulmaca oyununa dalıyorsunuz. Hepimiz birer hakem müfettişiyiz artık... Premier Lig'de neden statlarda maç yayını yok? Parasızlıktan mı?
Sonunda televizyon maçın hakemlerini, dolayısıyla oyunu da teslim aldı. Arjantin-Meksika maçının yardımcı hakemi ekrana bakarak Tevez'in ofsayt golünü iptal etmek istedi... Hakem Rosetti, 'sahadaki oyun başka, ekrandaki oyun başka' diyerek buna itibar etmedi. Böylece bir oyun olarak futbolun hem namusunu, hem insani yönünü, hem de ahlaki sorunsallarını kurtardı.
Rosetti sayesinde, futbolda aynen hayattaki gibi haksızlıklar olabileceğini ama buna karşın mücadelenin sürmesi gerektiğini unutmayacağız. Hakemler ile oyuncuların bilgisayar değil insan olduğunu da.  Her tartışmalı pozisyonun aslında bir dürüstlük sınavı olduğunu da... Böylece, Taraf'ta Fik- ret Doğan'ın yaptığı gibi, topun çizgiyi geçtiğini bile bile oyuna devam eden Almanya kalecisi Neuer'e, "Neden böyle yaptın genç kardeşim, gol olduğunu hakem görmedi ama sen gördün, önce senin söylemek gerekmez miydi" diye sorabileceğiz.
Bakın, Almanya-İngiltere maçında verilmeyen gol ile Arjantin-Meksika maçındaki ofsayt gol, oyunu seyretmekle yetinmeyen, her golde beceri değil hata arayan otoritelerimizi nasıl coşturdu. Fırsat bu fırsat; bu oyuna saha dışından müdahale edecekler. Bir başka sosyal andrapoz hali.
Yok efendim, tenisteki gibi çizgiye duyarlı aygıtlar olmalıymış kalelerde. Yahu tenis 20 saniyede bir sayı olan, servis için dakikalarca beklenen, bir duran bir başlayan, topun çizgi içinde ya da dışında olmasına göre sayı alınan bir oyun. Futbolu neden durduruyorsunuz ki. Diyelim top çizgiyi geçti, hakem devam ettirdi, gitti karşı kalede gol oldu, ne yapacaksınız, iki golü de mi iptal edeceksiniz... Bunlar hep oyunu durdurup araya reklam sokma tezgahları...
Yok efendim hakem sayısı arttırılmalıymış. Yahu, üç tanesi bile bu kadar tartışma yaratırken beş tanesi neler yaratmaz. Top her zaman bu kadar bariz geçmiyor ki çizgiyi... Ha, futbol zaten 'hakem tartışması oyunu' haline geldi zaten diyorsanız, hayırlı olsun, ben o oyunda yokum.

Ramsey diye biri
İşin kötüsü bu tartışmalar futbolu unutturuyor. Çizgiyi geçti geçmedi, ofsayttı değildi derken topun oraya nasıl gittiğini unutuyoruz.
Yanlış kararlara takılıp, özellikle ikinci turun bazı maçlarında, hakemlerin zırt pırt kart göstermeyi bırakıp nasıl oyuna olumlu katkı yaptıklarını dikkate bile almıyoruz.
1966 finalinde hâlâ topun çizgiyi geçip geçmediği tartışmalarını ezbere biliyoruz da o kupada Alf Ramsey'in, Bobby Charlton'u orta sahaya çekerek, Martin Peters gibi hiç kimsenin düşünmediği bir oyuncuyu kanatlardan içeri daldırarak ve Nobby Stiles'ı orta alanda çift yönlü oynatarak, 'nokta santrforlara uzun top' tekdüzeliğindeki İngiliz  futbolunu nasıl dinamitlediğini ve Dünya futbolunda nasıl yeni bir sayfa açtığını unutuyoruz.
Aynen yıllar sonra bu kupayı, sayılmayan İngiltere golüyle hatırlayıp, genç 'Anti-Almanya'nın, 'star çorbası' İngiltere'yi sahadan nasıl sildiğini unutacağımız gibi.
Yarın: Almanya İngiltere'yi neden ezdi geçti? Fransa doymuşsa Arjantin neden doymamış? Takım var, takım var...


:ok :ok [/font][/font][/size] :ok [/font]
[/size]
artık iddaa tahminleri de var
"Tanrı her şeyi görür. Kimse hakkında kötü düşünmeyin" LeBron James
(Cavs'in 55 sayı fark yediği LaL-Cavs maçı sonrası)

+18 !