Ana Menü

Fikret Orman Suskunluğunu Bozdu!

Başlatan CR7, Eylül 02, 2008, 22:48:56

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

CR7

Fikret Orman Suskunluğunu Medyaspor'a Bozdu!
2004 Mayıs ayında yapılan BJK Olağanüstü Genel Kurulu'nda başkanlık yarışını az bir farkla Yıldırım Demirören'e kaybetmişti Fikret Orman...
Doğal olarak genel kurulun ardından muhalefet görevini üstlenmiş, kendine göre yanlış bulduğu uygulamaları kamuoyu önünde      eleştirmeye başlamıştı...
Ne olduysa 2006 Şubat ayında gerçekleştirilen Mali Genel Kurul sonrası oldu... Orman konuşmayı da, eleştirmeyi de bıçak gibi kesiverdi...
Hatta Beşiktaş'ı temsilen TFF Genel Kurul delegesi olmayı kabul ettiğinde "Yıldırım Demirören'le uzlaştı. TFF Başkanı olacak. Demek ki bu yüzden muhalefeti bırakmış" şeklinde konuşulmaya başlandı...
Fikret Orman 2 yıl 10 Ay süren "Beşiktaş suskunluğu" nu Medyaspor için bozdu. Medyaspor Genel Yayın Yönetmeni Tuğrul Yenidoğan merak edilen her şeyi ama her şeyi sordu, Fikret Orman da her şeyi ama her şeyi cevapladı, her türlü özeleştirisini de yapmaktan kaçınmadı...
Ama, bu özel röportajda bir şey daha yaptı Fikret Orman... "Ben Beşiktaşlıyım" diyen herkesin gönlündeki "Fulya'daki kamp tesislerinden Beşiktaş uğruna can veren Şan Ökten isminin kaldırılması" yarasına merhem olmak istediğini açıkladı. Hem de hiçbir karşılık beklemediğini ilan ederek...
İşte, Beşiktaş'ın kamuoyu önünde dillendirilmekten kaçınılan, kangren olmaya yüz tutmuş birçok sorununun olanca açıklığıyla dile getirildiği, çözüm arandığı o çok özel röportaj:
BENİM MUHALEFET YAPIYOR OLMAMIN, YÖNETİMLE PAZARLIĞA OTURAN BAZI KİŞİLERCE KULLANILDIĞINI, PAZARLIK KONUSU YAPILDIĞINI FARKETTİM. 200ŞUBAT AYINDAN BU YANA SUSMAMIN NEDENİ BU!
Beşiktaş binlerce insanın emekleriyle, alın terleriyle bugünlere geldi. Kimse bu kulübe ilelebet başkan olamaz veya her istediğini yapamaz. Bunu koruyamazsak Beşiktaş her geçen gün daha da küçülür.
50'li yıllara baktığımızda Vefa, Altınordu, Göztepe gibi takımların hepsi büyük kulüplerdi.  Beşiktaş bunların arasından sıyrılırken pek çok insan büyük fedakârlıklar yaptı. Babamın içinde bulunduğu yönetimleri hatırlayınca aklıma Beşiktaş'ın tefecilerde dolanan çekleri, futbol kulübünün Sıraselviler'deki mütevazı merkezi, 56 sahasının arkasında güreşçilerin spor yaptığı harap salon geliyor.
Söylediğiniz ve yaptığınız şeylerin bir karşılığı olması lazım. Eğer birileri menfaat sağlayacak veya gönlü hoş tutulacaksa ağzınızdan çıkanların da bir anlamı kalmaz. Mesela yanımda görülen, bana telefonlar açıp "Bu yönetimden bir şey olmaz, kurtar bizi, artık ortaya çık, indir artık şu Yıldırım Demirören'i !" diyenler bir de bakmışsınız ki, kulübün resmi yahut gayri resmi davetlisi olarak, takımla yurt dışı deplasmanlara gidiyor. Muhalefet yapan çoğaldıkça, deplasmana kaldırılan uçak sayısı da artıyor. Davetli listesi kabarıyor...  Zaten seçim döneminde de benim yanımda olan hatta söylemlerimi sertleştirmem için baskıda bulunan insanlar çok kısa sürede Yıldırım Demirören'in tarafına geçtiği için bu tür manevralara alışığım.
Benim Yıldırım Demirören ile arkadaşlığım çok eskiye dayanır. Hiçbir zaman ağzımdan şahsiyeti ile ilgili bir kelime çıkmadı, çıkamaz da. Ama gördüm ki, bizim Yıldırım ile aramız bozuldukça başka insanlar bu durumdan istifade ederek kendilerine çıkar sağlıyor. Benim adımı ona karşı adeta pazarlık için kullanıyorlar.
Bu, "bir o yana, bir bu yana" saf değiştiren menfaatçileri toplasan 300-500 kişiyi geçmez. İktidarlar değişse de bunlar hep iktidardalar. Işık hızıyla saf değiştirirler. İktidardan beslenirler, iktidarla serpilirler. Her şeyden vazgeçebilirler ama, iktidardan vazgeçemezler. Bende bu insanlarla aynı fotoğrafın içinde bulunmak istemiyorum.
Bazı Beşiktaşlılara kırgınım. Bu yüzden 2006'nın Şubat ayından beri Beşiktaş'la ilgili hemen hemen hiçbir açıklamada bulunmadım. Benimle alakalı birçok dedikodu yapılıyordu. Olmayacak haberler yayılıyordu. Yanıma gelip benden reklam isteyen bazı internet sitesi sahipleri istediklerini alamayınca, başka bir yerden reklam alıp hakkımda yalan haberler yazdılar. İnternette bile Beşiktaş markasını ve Beşiktaş'ı kullanıp, yalan haberlerle pazarlık gücünü arttıran ve bazı kişiler tarafından beslenen Beşiktaş haber siteleri var.  Buyurun, Beşiktaş'ın menfaatlerini koruyacak bir başkan adayı çıkartın dediğimde ise ortaya kimseye çıkmıyor.[/size]FENERBAHÇE'YLE ARAMIZDA OLUŞACAK GELİR UÇURUMUNU GÖRÜP, STADYUM PROJESİNİ İLK BEN ORTAYA ATTIMModern bir stadyum yapmak için proje çalışmalarına 1998 senesinde ilk Galatasaray başladı. Ardından Fenerbahçe aynı fikri gerçekleştirmek için yola koyuldu. Ben ise 2002 yılının Mayıs ayında Beşiktaş'ın önde gelenlerini bir araya getirdim. Bugün Fenerbahçe ile aramızda oluşacak farkı, stadı bittikten sonra Galatasaray ile oluşacak farkı tüm detayları ile anlattım ve yeni yapacağımız stadın fizibilitesini masaya koydum. Bu kişilerin arasında bir de anket yaptırdık. %20'lik olumsuz görüşe karşılık olarak, %80'lik olumlu görüş belirtildi. Yani Fenerbahçe'nin stadyum gelirlerinin 50 trilyona çıkacağını Beşiktaş'ın ise 10 trilyon seviyesinde kalacağı daha 2002 senesinde öngörülmüştü.Yöneticiliği sadece futbol takımının yönetiminden ibaret göremezsiniz. Eğer yöneticiyseniz kulübün geleceğini, gelirlerinin yükseltilmesini ve ilkelerin muhafazasını da düşünmek zorundasınız. Siz 1-2 milyon doları bulabilmek için banka - banka gezip, yöneticilerinizden para isterken ve 10-15 milyon dolar civarında bütçelerle debelenirken, rakipleriniz 50 milyon dolar bütçelere ulaşırsa kulübü uçurumun kenarına getirmişsiniz demektir. Bugün ki vaziyet seneler öncesinden de belliydi. Yaptığımız toplantı neticesinde İnönü stadının ana hatlarını bozmadan yeni bir stadyum yapmak üzere yola çıktık. Bugün Galatasaray'ın Seyrantepe stadını çizen Mete Arat'a 36.000 ile 40.000 kişi kapasiteli bir proje yaptırdık.2002'deki bu stat projesini hayata geçiremedik. Ekonomik kriz ortamının çok etkisi oldu. Başkan Serdar Bilgili "Kriz varken bu işin altından kalkamayabiliriz. Şu an Beşiktaş'ın şampiyonluk beklentisi ve ihtiyacı daha fazla" fikrindeyken ben ise "Şampiyonluk muhakkak çok önemli fakat bu proje daha da önemli" diyerek tam ters düşüncede olduğumu ifade ettim. Düşüncem kabul görmeyince de, 100. yıla giriliyor olmasına rağmen prensiplerim gereği yönetim kurulundan istifa ettim.
Madem mevcut Beşiktaş yönetimi yeni bir stadyum işine soyundu, birlik beraberlik ruhu içinde "Fikret, sen bu işle çok uğraştın, gel bizimle bilgilerini paylaş" demelerini beklerdim. 2002 döneminde stadyum projesinde beraber çalıştığımız Levent Erdoğan da dâhil olmak üzere, kimse bu konuda bana başvurmadı.LEVENT ERDOĞAN'A KIRGIN DEĞİLİM, KENDİME KIZGINIM!
Levent Erdoğan
'ın 2004'e kadar benimle olduğu, beni desteklediği bir gerçek. Kartal Bakışı platformunu örgütlediği, bu platformun sesi olan bir dergi çıkartarak muhalefete soyunduğunu da hatırlarsınız.  Ancak ne oldu da, 2007 seçimlerine doğru birdenbire fikir değiştirdi, onu kendisine sormak lazım. Fikret Orman ile Yıldırım Demirören arasında olan mevzu bir zihniyet ayrılığıdır. Birbiriyle taban tabana zıt yönetim düşüncesine sahip olan iki insanın arasında birinden diğerine 180 derece nasıl dönülebildiğini ise hala anlayabilmiş değilim. Ben Levent Erdoğan'a kırgın değilim, kendime kızgınım. Demek ki zamanında insan seçimlerimde yanlış kararlar vermişim. Ama kardeş, ağabey dediğiniz insanların gerçek yüzünü görmek beni üzmedi de diyemem. Demek ki bazıları için iktidarın dayanılmaz bir cazibesi oluyormuş.
İktidar bazıları için neden bu kadar cazip, bilemiyorum. Aslında bu kadar uğraşıp, para dökerek ulaşılan iktidarın tek getirisi popülarite olabilir. Yoksa maddi bir karşılık alamazsınız. Ama bu emeği harcamayıp, iktidarın etrafında gezinenler için çeşitli faydaları olabilir. Aslına bakarsanız hayatım boyunca bu tür bir yaklaşım içinde bulunmadığım için iktidara sahip olanların, sevginin dışında ne tür bir cazibenin peşinde koşacağını da tam olarak çözemiyorum.
BEŞİKTAŞ KULÜBÜ MENFAAT SAĞLANAN, PARA DAĞITILAN BİR YER OLMAMALI!
Beşiktaş'ın bugünkü kongrelerini eski kongrelerle, özellikle Süleyman Seba dönemindeki kongrelerle kıyasladığımızda, hem ön sıralarda oturanların, hem de kürsüye çıkıp söz alanların profilinin çok değiştiğini rahatlıkla fark edebiliriz. Kongre üyesi sayısı arttıkça, tabir-i caizse "kötü kongre üyesi, iyi kongre üyesini" uzaklaştırıyor. Tıpkı ekonomideki "kötü para, iyi parayı kovar" kuralı gibi.Ben kongreye gittiğimde birileri bana saldırmasın diye korumayla gidiyorum. Bunun nedeni Beşiktaş kulübünün menfaat dağıtılan, para dağıtılan bir hale sokulmuş olması. Bu iş yakın zaman kadar insanların gönlünden gelen sevgiye dayalı olarak yapılırdı. Fakat mevcut durum aksi şekilde olunca, hizmet değil menfaat ön planda tutulunca, ben ve benim gibi düşünenler de doğal olarak böyle ortamlarda bulunmak istemiyor. Beşiktaş benim için çocukluğumdan gelen bir aşk. Ama bu aralar küskün olduğum, uzak durduğum bir sevda haline geldi. Beşiktaş'ın kendisi değil de, çevresine çöreklenen menfaat grupları beni çok üzüyor.
Bir maçta top çizgiyi geçince "Büyük başkan" diye ortalarda geziliyor, diğer maçta top çizgiyi geçmeyince bu sefer bize gelip "Bundan bir şey olmaz" diyorlar. Beşiktaş'ın geleceğini düşünerek değil, topun çizgiyi geçip geçmemesine göre hareket ediyorlar.
GÖSTERMELİK "BİRLİK, BERABERLİK" ÇAĞRILARININ TEK ANLAMI: "SUS, KONUŞMA, TENKİT ETME!"
Beşiktaş'ın borcu benim babamın borcu mu? Hayır, tüm Beşiktaşlıların borcu... Peki Beşiktaş'ın kötü gidişinin derdi sadece bana mı ait? Hayır, tüm Beşiktaşlılara ait... O halde neden ben kendimi bu kadar paralıyorum, neden hakkımda çıkan hakaretlerle, yalanlarla dolu yazılara muhatap oluyorum? Ben bu camianın insanıyım. Ben Beşiktaşlıyım...
Divan toplantısında "Beşiktaş taraftarını yönetim aleyhine Fikret Orman bağırttırıyor" dediler. Mali kongrede adamın biri çıktı "Beşiktaş'ın kötü gidişinin tek sorumlusu Fikret Orman'dır, çünkü muhalefet yapıyor" diye konuşma yaptı. 3 arkadaşı yönetim tarafından bedava kongre üyesi yapılmıştı, aklınca yönetimi koruyarak bunun diyetini ödedi. Kimse de çıkıp da "Hemşerim sen ne konuşuyorsun?" demedi. İş bu kadar ayağa düştü anlayacağınız... Susmak, konuşmamak, gerektiği halde tenkit etmemenin adı "birlik-beraberlik" olmuş...
Ben çıkıp doğru bildiğimi söylediğim zaman, deplasmana kaldırılan uçak sayısında birden artış oluyordu. Yıldırım'ı bir tarafta, beni öte tarafta tutarak ortamdan nemalanıyorlardı. Yıldırım Demirören hepsinden daha çok bana yakındır. Yıldırım'ın yönetime almadıkları kendilerine muhalefet yapıyor süsü vererek ortada geziyor olsa da, yarın yönetime girseler "En büyük başkan bizim başkan" diye tempo tutarlar. Hem Yıldırım Demirören, hem Beşiktaş kulübü bu insanlardan çok büyük zarar görüyor.
"Beşiktaş'ı üçüncü büyük yapmak istiyorlar" dediklerinde kendilerini uyardım, "Böyle demeyin Beşiktaş tek büyüktür, 3. büyüklüğü siz dile getirirseniz onaylamış olursunuz" dedim. Bugün spor medyasına baktığınızda Beşiktaş üçüncü sayfalarda, dördüncü sayfalarda yer alıyor. Ayrıca çıkan haberlerin çoğuyla gerçekleri kıyasladığımda sadece acı acı gülüyorum. Sadece masal anlatarak gazetecilik yapan Beşiktaş muhabirleri var. Süleyman Seba'nın söylediği gibi: "Bazılarını bir zaman için aldatabilirsiniz. Bazılarını her zaman aldatabilirsiniz. Ama herkesi her zaman aldatamazsınız." Tablo böyle olunca Beşiktaş artık küçülüyor, yeni taraftarlar yetişmiyor.
BEŞİKTAŞ, GÜNÜ KURTARMAKTAN ÖTE GEÇMEYEN POLİTİKALARLA YÖNETİLİYOR. KİŞİYE BAĞIMLI BİR KULÜP YAPISI OLUŞTURULDU.

Bana oy vermiş yaklaşık 3200 kişi vardı. Onlara olan saygımdan ve Beşiktaş yönetimini doğru işler yapmaya teşvik etmek amacıyla 2006'ya kadar yanlış gördüklerimi kamuoyu önünde söyledim. Ancak hiçbir yanlışın düzeltilmediğine üzülerek şahit oldum. Beşiktaş'ın nakit akışından, çok daha ince detaylara kadar başkanla fikirlerimi hep paylaştım. Eğer başkan zamanında söylediklerimi değerlendirme şansı olsaydı Beşiktaş bugünlerini böyle yaşamazdı.
2020 senesine kadar UEFA yayın gelirlerini kullanmalarına hala inanmıyorum. Günü kurtarmaktan öteye geçmeyen, "Şu an ne kadar para bulabiliriz?" politikası içinde sıkışıp kalmış durumdalar. Ayrıca başkanın cebinden bu kadar para vermesini de doğru bulmuyorum. Kişiye bağımlı bir kulüp yapısı oluştu. Zaten parayı başkan verdiği için, yönetim kurulunda da başkanın dışında kimsenin sözü kaile alınmıyor. Başkan, mevcut yönetim kurulunu tek başına kurdu. Bu yüzden oldukça sağlam bir ekip oluşturması gerekirken, bugün camianın hoşuna gitmeyen, camiayı tatmin etmeyen bir yönetim kuruluna liderlik ediyor.
SORUNLARIN ANA KAYNAĞI, GENEL KURUL ÜYE YAPISI VE KONGRE FARELERİ

Genel kurulları görüyorsunuz. Üye olmayan yüzlerce insan içeri sokuluyor. Belinde silahı olan insanlar dahi geliyor ve bunun dozajı her geçen gün artıyor. Yanlış bir adım diğerini tetikliyor ve cesaretlendiriyor. Son kongrede Beşiktaş'ın gelirleri kırdırılırken şarkılar söyleniyor, tezahüratlar yapılıyordu. Bu kişiler, kendi şahsi borçlarını kapatmak için kendi mallarını satmak zorunda kalsalar, örneğin babadan kalma evlerinin 20 senelik kira gelirini yok pahasına kırdırmak zorunda kalsalar şarkı söyleyip, tezahürat mı yapacaklar? Söz konusu Beşiktaş'ın bin bir emekle elde edilmiş mal varlığının elden çıkarılması olunca "Ooooooo Beşiktaş..." diye şarkılar, türküler... Bu mu Beşiktaşlılık? Bu mu kulübüne sahip çıkmak?Her şeyden evvel Beşiktaş'ın geliri kimseye ait değil. Kimse cebinden çıkarıp karşılıksız para vermiyor. O gün ki şartlara göre, o gün ki yalakalık piyasasına göre, o gün ki "Padişahım çok yaşa"cılığa göre pozisyon alınıp hareket ediliyor. Bunları toplasanız 500 kişiyi geçmez ama, sessiz çoğunluğu yaygara kopararak sindirmeyi başarıyorlar. Kontrol kongre farelerinin eline geçmiş bir kere.
Artık Beşiktaş genel kurulunun hür iradesi olduğuna pek inanmıyorum. Beşiktaş'ın gelirleri kırdırılırken "Lay, lay, lay" seslerinin yükseldiği bir genel kuruldan çıkabilecek herhangi bir kararı önceden tahmin etmek artık mümkün değil. Yarın öbür gün Plazalar, Ümraniye tesisleri satışa çıkarılma önerisi getirilse, bu önerinin bu yapıdaki genel kuruldan döneceğini kim garanti edebilir? Şarkılar, türküler eşliğinde tüm mal varlıklarının elden çıkarılmayacağını kim iddia edebilir?
Seçime girdiğim dönemde hiç popülizm yapmadım. Beni Beşiktaş taraftarını bağırtmakla itham edenler bilirler ki, ben o zümreden kimseyi ne şahsen ne de dolaylı olarak tanımam. "Kapalı bizim, başkanlık senin" diyenlerin yönetiminden ne bekleyebilirsiniz? Ayrıca Beşiktaş taraftarının Beşiktaş başkanına bağırıp çağırmasını da asla tasvip etmiyorum. "Bugün bıraktık, feshettik; yarın vazgeçtik, geri döndük" gibi ciddiyetsiz yaklaşımlar kamuoyunun gözleri önünde cereyan ediyor. Yukarıda başlayan bozulma doğal olarak aşağıya da yansıyor.
1 MİLYAR DOLARLIK FULYA PROJESİ YOK PAHASINA GİTTİ

Fulya herhangi birinin şahsına ait olsaydı, o kimse böyle hareket etmezdi. Kulüp malı yok pahasına heba oldu. Ben müteahhidi gayet iyi tanırım. Kendisi Beşiktaşlı olmayan, Trabzonspor taraftarı olan düzgün bir insandır. Ticari anlayış içinde de en yüksek teklifi verdiğini söylüyor ki, bu da doğrudur. İşini de taahhüt ettiği sürede bitirmiştir. Burada kızılacak, suçlanacak kişi müteahhit olamaz. Bu yöntemi kabul edenler sorumludur.
Kulüp bünyesinde, benim teklif ettiğim gibi bir Beşiktaş İnşaat AŞ. Kurulmalı, inşaatı kulübün kendi şirketi üstlenmeliydi. O dönem yönetim kurulunda bulunan BetonSA'nın yönetim kurulu başkanı Erhan Kamışlı, camiada örneğin Haşmet Bedii Kürüm, Recep Yazıcı gibi destek verecek isimler, inşaat işi yapan birçok Beşiktaşlı işadamı varken, Beşiktaş İnşaat'ı kurmaları çok zor olmazdı. Veya bizim gibi insanlara daire satarsınız ve kaynak sağlarsınız. Bu şekilde Beşiktaş 100-150 Milyon Dolar gelir sağlayabilirdi, borçlar da minimum düzeyde olurdu, mülkleri de elinde kalırdı. Neresinden bakarsanız bakın, Fulya projesi 1 Miyar Dolar'lık bir projedir.
HAKKI YETEN'İN, ŞAN ÖKTEN'İN İSİMLERİNİN KALDIRILMASINA ÜZÜLMEYEN KİŞİ BEŞİKTAŞLI DEĞİLDİR. BEN, BU İSİMLERİN YAŞATILMASI ŞARTIYLA, KAMP TESİSLERİNİ YAPMAYA TALİBİM!
Önce Hakkı Yeten Stadyumunun adını değiştirdiler. Şimdi de Şan Ökten'in adının kamp tesislerinden kaldırılması gündemde. Bunlar bir Beşiktaşlıyı üzmüyorsa o kişi Beşiktaşlı değildir. Eğer yönetim kurulu kabul ederse ben Şan Ökten tesislerini adının aynı kalması şartıyla, her türlü masrafı üstlenerek yeniden yapmaya talibim. Yanında bulunan sahanın da yeniden Hakkı Yeten adını alması lazım. Bu isimler yaşamak ve yaşatılmak zorundadır. Geçmişten mirasımız, geleceğe taşımamız gereken isimlerdir.
İşin özü şu ki, Beşiktaş'ın büyüklerinin isimlerinin korunması her Beşiktaşlının görevidir. Bu iki isim korunsun, eski bir Beşiktaş yöneticisi olan ve beni Beşiktaşlı yapan babamdan dolayı tesisin girişinde bir yere de "Abdülkadir Orman'ın adına Fikret Orman yaptırmıştır" yazan küçük bir plaket assınlar, yeter. Zaten tesise benim ismimi koymalarını istemek gibi bir talebim asla olamaz.
Bugün plazaların bulunduğu 56 sahasının yanında ki araziyi Ertan Sert'in aldığını, binayı Oktay Söl'ün yaptığını unutmadım. Bu hizmetler bugün küçük gibi görülse de, o dönemin Türkiye'sinde yapılmış çok önemli hizmetlerdir. Beşiktaş'a hizmet eden insanların isimlerini 3-5 kuruşa değiştirmeye kalkarsanız ileride hizmet edecek başka insan bulamazsınız. Buna göz yuman insanların isimleri Beşiktaş tarihinde çok da iyi anılmaz.
10 SENE ÖNCESİNİN BEŞİKTAŞ'INI ÖZLEMEMEK İMKÂNSIZ! BEŞİKTAŞ, YILLAR İÇİNDE BİNA EDİLEN SAYGINLIĞINI YİTİRDİ.

10 sene önceki Beşiktaş ile bugünkü Beşiktaş arasında ne kadar olumsuz fark olduğunu sadece Beşiktaşlılar değil, herhangi bir Fenerbahçeli veya Galatasaraylı da söyleyebilir. Beşiktaş yıllar içinde bina edilen alışılmış saygınlığını yitirdi. Devamlı bir kavga söz konusu. Beşiktaş yönetiminin artık daha az konuşması lazım. Ağzından çıkanı bilmeden konuşmak yarar değil, zarar getirir. Yönetici sıfatı bulunan birinin çıkıp "Bolton'u ikinci maçta yeneceğiz" demesi tarihe geçecek bir cümledir. Aynı yönetimde bulunan bir yöneticinin "Bu sene maçları İnönü'de oynayacağız" deyip, diğerinin "Bunlar bilet satmak için söyleniyor" demesi olacak şeyler değil. Beşiktaş sahaya PAF takımıyla çıkacağını açıklarsa, PAF takımıyla çıkar. Teknik direktörümüzün arkasındayız diye açıklama yaparsa, 3 gün sonra teknik direktörünü kovamaz. Bundan 10 sene evvel bu tür bir şeyi bırakın telaffuz etmeyi, aklınızdan bile geçiremezdiniz. Bu ifadelerin tutulacak tarafı yok.
Ben en başta başkanı suçluyorum ama onu ortaya atanları daha da çok suçluyorum. Çünkü kimi zaman başkan da hata yapabilir. Etrafında ona hatasını söyleyecek, yanlışından döndürecek insanların bulunması lazım. Her söylenene kafa sallanarak yönetici olamazsınız.
Beşiktaş'ta herkes parayı problem gösteriyor. Ben ise paradan başka konuların daha önemli sorunlara yol açtığını düşünüyorum. Camianın içinde başkan olabilecek diğer isimlerin de bu fotoğrafa gireceğini sanmıyorum. Aklınıza Beşiktaş için güzel bir fikir veya proje gelse ve bunu paylaşsanız, internetten, basından ve genel kurulda bulunan bazı farelerden alacağınız cevap "Bugüne kadar neredeydin, popülizm yapmak için konuşuyorsun" oluyor. Karşılığı böyle olan iyilik olur mu? Kim bu tür çirkin bir dedikodu ortamının içinde bulunmak ister? Basında yalanları değil, doğruları söylediğiniz zaman "Beşiktaş üzerinden raiting kovalıyorsun" demiyorlar mı? Spor programlarına sadece ezebilecekleri Beşiktaşlıları yorumcu kimliği ile bulundurmuyorlar mı? Söylediğimiz ve söylemediğimiz bunlar gibi durumların hepsini alt alta koyduğunuzda da camianın neden bu durumda olduğunu da anlamış oluyorsunuz.
Beşiktaş tüm noktalarıyla güçsüz olduğu müddetçe herkes vurur. Manşet laflar söylemekle güçlü olunmaz. Güçten kastımı sporun içinde olan herkesin anladığını zannediyorum. Güçlü olacaksın ve gücün her tarafta olacak. Şu an başkanından tutun, her türlü organizasyonuna kadar en güçlü kulüp Fenerbahçe.
BEŞİKTAŞ DEFTERİNİ KAPAMADIM. O DEFTER ANCAK ÖLÜNCE KAPANIR! YANLIŞLARIN ÜSTÜ ŞAMPİYONLUKLA KAPATILAMAZ.
Bana "Sen Beşiktaş'ın Atatürk'ü ol" diyorlar. Atatürk Samsun'a çıktığında hamile kadınlar sırtlarında mermi taşıyordu. Tek başına bir şey olmaz. Canımızı sıkan şeyler tüm Beşiktaşlıların problemi, benim şahsıma ait değil. Birlik içinde bir oluşum görmediğim takdirde bende kimseye malzeme olmam. Beşiktaş benim hayatım, Beşiktaşlılığımın yazılı olduğu bu defteri kapatmam mümkün değil. Ancak öldüğüm zaman o defter kapanır. Şimdilik bu şartlar ve bu ortam içinde bulunmak istemiyorum. Bunun içinde en önemli husus, daha önce de belirttiğim üzere genel kurul profilidir.
Daha karamsar tablolar çizip insanları bunaltmak istemiyorum. İnşallah yapılan hatalardan dönülür. Yanlışların üstü şampiyonlukla kapatılamaz. Kulübün hâlinin transferlerle, topun çizgiyi geçmesiyle alakası yok. Sokakta yürüyen Beşiktaşlıların %90'ı mutsuz. Beşiktaş camiasının artık silkelenmesi lazım. Ve bugün görevde olan yönetim kurulunun bunu başarabileceğine hiç inanmıyorum.
Bazı şeylerin değişmesi ve çözülmesi için köklü sistem değişikliklerine ihtiyaç var. Öncelikle genel kuruldaki kaliteyi bir üst seviyeye çekebilmek için aidat yapısının yenilenmesi ve ücretlerin yükselmesi lazım. Yine genel kurullarda saygın insanları kollamak ve işin içine dâhil etmek gerek. Bu da ancak güven tahsis edilerek sağlanabilir. Göstereceğiniz duruş ve takip ettiğiniz çizgi insanlara bu hissi verebilirse bunlar yavaş yavaş oluşabilir. Ama şu an takip edilen yoldan hiçbir şey olmaz, olamaz.
Beşiktaş'ın hakkını korumak için hukuk mücadelesi başlatan, imza toplayan arkadaşlarımı, "Beşiktaş sahipsiz değil" diyebilmelerinden dolayı takdir ediyorum. Bazı kişiler 500 kişilik yaygaracı bir grubun Beşiktaş'ın sessiz çoğunluğunu bastırdıklarına inanıyor. Ancak insanı düşmanlarının çıkardığı sesler değil, dostlarının sessizliği incitir. Bana gelip konuşanların, yönetimi şikayet edenlerin, genel kurulda yaptıkları yalakalıkları görünce midem bulanıyor. Eminim Nevzat Demir'in, Hasan Arat'ın ve daha birçok kişinin de yanına gidip aynı şekilde davranıyorlar. Sanırım onlar da bu durumu görünce, camiadan yavaş yavaş uzaklaşıyorlar.
KEŞKE BEŞİKTAŞ'IN TFF DELEGELERİ, RAHMİ KOÇ OLSA, TUNCAY ÖZİLHAN OLSA, NEVZAT DEMİR OLSA, HASAN ARAT OLSA...

Ben TFF genel kurulunda Beşiktaş kulübü adına delege olunca  "Yıldırım Demirören'le bir oldular" diye dedikodular çıkardılar. Keşke Beşiktaş'ın TFF delegeleri Rahmi Koç olsa, Tuncay Özilhan olsa, Nevzat Demir olsa, Hasan Arat olsa... Beşiktaş adına katılan, Beşiktaş'ı temsil eden delegeler, Beşiktaş'ın gücünü ortaya koysa.
Ben çok iyi bir Beşiktaşlıyım, "ben varsam olur" demiyorum. Benim inandığım ilkelere inanan ve bu ilkeleri uygulamaya yüreği olan bir varsa onu var gücümle desteklemeye hazırım. Yeter ki Beşiktaş camiası üzerine örtülen bu ölü toprağını atsın.
Mesela bana Tuncay Özilhan'ın Beşiktaş başkanı olması ile ilgili fikrimi sordular. Ben kendisinin fikirlerini bilmiyorum, ancak TÜSİAD başkanlığı yapmış, son derece kaliteli bir ismi sahip olan birinin de camiaya kazandırılması gerektiğine inanıyorum. Fakat genel kurulda ki manzarayı görünce, Tuncay Özilhan veya onun kalibresinde olan insanların ortaya çıkacağını da hiç zannetmiyorum. Netice itibariyle Rahmi Koç yok, Tuncay Özilhan yok, Nevzat Demir yok, Hasan Arat yok, Fikret Orman yok... Artık genel kurullarda ön sıralarda kimlerin oturduğu, ilk kimlerin söz alıp konuştuğu malum. Bu durumdan memnun olanlar, bu yönetimi de, mevcut sistemi de desteklemeye devam etsinler.





Medyaspor/Tuğrul Yenidoğan[/size]
artık iddaa tahminleri de var
"Tanrı her şeyi görür. Kimse hakkında kötü düşünmeyin" LeBron James
(Cavs'in 55 sayı fark yediği LaL-Cavs maçı sonrası)

[KralKartal]

Alıntı YapBu, "bir o yana, bir bu yana" saf değiştiren menfaatçileri toplasan 300-500 kişiyi geçmez. İktidarlar değişse de bunlar hep iktidardalar. Işık hızıyla saf değiştirirler. İktidardan beslenirler, iktidarla serpilirler. Her şeyden vazgeçebilirler ama, iktidardan vazgeçemezler. Bende bu insanlarla aynı fotoğrafın içinde bulunmak istemiyorum.

kimi kast ettigi acik ve net, herkeste anlamistir... Iste bu yuzden besiktas ve tribun
kan kaybediyor...
Etikete gerek yok, eskiler tanir bizi

[KralKartal]

Etikete gerek yok, eskiler tanir bizi