Ana Menü

halkın takımı,halkın adaleti !

Başlatan beckyZWICKY, Nisan 13, 2008, 11:36:56

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

beckyZWICKY

HALKIN TAKIMI, HALKIN ADALETİ - II


Vaktiyle "Halkın Takımı, Halkın Adaleti" diyerek seslenmiştik...

Şahsi borç anlayışı ile kulüp yönetme mantığını,
Kulüp başarısından öte rakiplerin başarısızlığı zihniyetine sarılınmasını,
Kendi başarısızlığı durumunda bir diğer rakibini destekleyecek kadar alçalınmasını,
Parasal girdi beklentisi karşılığında yönetici seçimi yapılmasını,
Tüm ağırlığıyla satılık medyada Beşiktaş Camiası potansiyel suçlu muamelesine tabii tutulurken pasif ve tutarsız yaklaşımlar gösterilmesini,
Beşiktaş'ı sürekli açık veya gizli mağdur durumuna sokan Federasyon ve kurullarıyla ilişkilerde gereken hassasiyet ve tepkinin gösterilmemesini,
Yöneticilik geleneğimizin Sinan Engin, Celal Kolot ilişkilerine kurban edilmesini,
Teşvik etiktir zihniyetinin en pervasız haliyle dillerden dökülmesini,
Bu zihniyetlerin Teknik Direktörlerimize olan komplocu yaklaşımlarını,
Sponsorluk ve gelir getirici proje yatırımlarında sürekli olarak fayda-zarar hesabının hep zarar kısmı kulübümüze düşecek şekilde yapılmasını,
Tüm futbol dışı branşlarımıza reva görülen üvey evlat muamelesini ve kaderlerine terk edilişlerini...

Hepsini haykırdık...

"Ey kongre üyeleri siz de uyanın artık !" çağrısında bulunduk.
"Kaçmak için bahaneniz çok ama sizler hesap vereceksiniz!" dedik.

Gelinen noktada görüyoruz ki "tas da, hamam da, tellak da aynı"...
Keseleye keseleye hem kirli kesenizden parça parça irin bulaştırmaya, hem de bünyemizi zedeleyip eritmeye devam ediyorsunuz!

30 Mayıs 2004 tarihinden itibaren iki doğruyu üstüste gerçekleştirmekten yoksun bir şekilde aynı kadrolar ile , aynı zihniyet ve vizyonsuzlukla yönetilmekteyiz. 4 senedir, futbol takımımızın başarısı olarak 2 Türkiye Kupası, 1 Süper Kupa müzemize konulmuştur... Bu kazanımlarımızı elbette ki küçümsemiyoruz. Ancak, -sonunda ödül olsun ya da olmasın- sürecin tamamında gösterilecek olan mücadele azminin nüvelerini yaratacak, bunu hissettirip sürekli yaşatacak bir anlayışın sergilenmesi gerektiği gerçeğinin, yabana atılmış olması üzücüdür... Ve süreç boyunca yaşatılanlar, akılla izanla açıklanabilecek düzeyi çoktan aşmıştır...

Bizler, Beşiktaş'lılar olarak "sahte kader maçları sonucu verilen" göstermelik ödüller peşinde değiliz... BJK'nın da bahsettiğimiz bu anlayışa sahip olarak var olmasını bekliyoruz... Biz Beşiktaş Taraftarları, Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün faal olduğu her alanda en büyük ödülü, O'nu ilelebet gönlümüzün şampiyonu yapmakla vermekteyiz... Ama kendini başkalarının sunduğu başarı kriterlerine teslim eden ve bu yönde doğru adımları atamayan yönetsel zihniyet, eline yüzüne bulaştırdığı endüstriyel yarışın sonuçlarına alkış beklemektedir bizlerden...

30 Mayıs 2004 tarihinden itibaren Beşiktaş Futbol Takımı 40'ın üzerinde oyuncu ve 4 teknik sorumlu transferi yaşamıştır... Yönetimin ilk döneminde yapılan 14 transfer içerisinden sadece 1 (bir) oyuncumuz (İ.Toraman) halen futbol takımında bulunmaktadır... Diğer 13 oyuncu ile ilişkimiz kalmamıştır. Akabinde 10 oyuncu transfer edilmiş, bunlardan 8 oyuncumuz ile ilişkimiz artık yoktur. Geriye kalan 2 oyuncumuz Bobo ve A.Tandogan'dır...
Sonraki sezonlarda, var olmayan transfer politikası yine devam ettirilmiş, gerçekleştirmiş oldukları icraatlar neticesinde hem kulübümüz maddi anlamda zarar görmüş, hem de futbol takımımız her sezonun değişik teknik adamları ve oyuncuları ile, oturmuş bir sistem ve yapı kazanamamıştır...

Adı Beşiktaş'ımız ile özdeşleşmiş ÖZKAYNAK DÜZENİ, Beşiktaş'ımızın politik çizgisi olmaktan çıkarılmıştır. Sürdürülen "devşirme" politikasının sonu, gün gün Osmanlı zamanındaki "devşirme" uygulamalarının sonu gibi bir sürece evrilmektedir. Buna rağmen Osmanlıdaki çözülme döneminin basiretsiz padişahlarına yapıldığı gibi "Padişahım Çok Yaşa" dememiz beklenmektedir...

"Hocamızın arkasındayım" sözü; "dışarıdan" yazılı ve görsel basının neredeyse emir telakisi sonucu, "içeriden" de "Yeniköy Kasabı" yakıştırmaları yapan kafatasçıların eli ile, Del Bosque'yi kovmakla iflas etmiştir... Federasyona güvenip "Türkiye'de karar çıkarttık" nidaları atan Başkanın kararı, Beşiktaş Jimnastik Kulübü'ne 16 milyon ytl'ye malolmuştur... Kulübün saygınlığının, ne yaptığını bilen kulüp hüviyetinin çatır çatır çatladığı ve "Beşiktaşlı Sözü" kavramının yerle yeksan olduğu hüzünlü bir son reva görülmüştür bu vakada bizlere...

"Teşvik etiktir" diyen Levent Erdoğan, yönetimde tutularak ödüllendirilmesi neticesinde, başkanımızın edilgenliğinden aldığı cesaretle, oyuncularımız hakkında "kız gibi oynuyorlar" diyerek, özrü kabahatinden büyük hakaretler sergilemiştir... Aynı oyuncularımız için mütemadiyen "devre arası en az 8 kişi gönderilecek" demeçlerindeki pervasız Sinan Engin rakamları, sonradan 5'e ve 3'e inerken, yönetici acizliğinin örnekleri sergilenerek oyuncularımıza karşı, yıkıcılık, moral bozuculuk, ilgisizlik politika haline getirilmiştir...

"Beşiktaş'ı bitireceğim" sesi mikrofonlara yakalanan Levent Kızıl ile Beşiktaş'lı olduklarını iddia eden Celalettin Kolot ve Sinan Engin'in ilişkiler yumağı görmezden gelinmiştir... Bu konuda "duyarlı Beşiktaş taraftarından" ses gelince, "bizimkiler" değil ama Levent Kızıl'dan "ses" gelmiştir:


Bilinmelidir ki, Levent Kızıl gibi şahıslar, bir Beşiktaşlı'nın "Cehennemde aynı kazanda pişecek günah dostu" bile olamazlar !!!

Sonradan futbol takımımızın başına menajer olarak getirilen Sinan Engin, kulübümüzün bordrolu çalışanı bile olmadığı dönemde, Celalettin Kolot eliyle takıma müdahale etme hüviyeti verilmiş bir insandır... Tigana'nın istifasında kulüp yöneticilerinin kendisine telkinde bulunduğunu memnuniyetle itiraf eden, hocaya karşı yapmış olduğu provokasyonların neticesinden haz alan, o dönemki yönetim icraatlarını, kendisine uzatılan her mikrofonda eleştiren Sinan Engin, yine aynı yönetim tarafından, hiçbir yerde iş bulabilme vasfına dahi sahip olmadığı halde, yüksek bir aylıkla kulübümüzün bordrolu çalışanı yapılmıştır... "Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan birisinin, bu kulübün kapısından içeri girmesi, ben başkan olduğum sürece mümkün değildir" demesine rağmen, başkanımızın "lafını yemesi" vukuatlarının ilk ve son kertesi olmayacaktır bu yaşanan...

Saçmalığından mütevellit, kronolojisini bile karıştırdığımız bu yönetsel dönemde daha neler neler olmadı ki...

Çok vazifeymiş gibi, hangi Beşiktaş menfaatine hizmet ettiği belli olmayan bir çıkışla, rakibimizi "gönlünden geçen şampiyon" olarak yüceltme hafifliğini ilan ederek, başkanı olduğu Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nü ve Beşiktaş camiasını derinden yaralamakta bir beis görmemiştir Sayın Başkan... Kendi yarattığı, "Beşiktaş camiasını bağlamayan" ittifakın peşinde, rakibimizin dümen suyunda gitmeye çekinmemiştir... Şerefli ikincilikleri, lekeli şampiyonluklara tercih eden bir kulüp geleneğinin başkanı, oturduğu koltuğun ve sahip olduğu tarihin hiçbir şeyle ölçülemez olduğunu bilmeli, geçmişinde şerefli ikinciliklere mahkûm bırakılmasına sebep olmuş karanlık geçmişli kulüp geleneklerinin adını bile ağzına sık almaması gerektiğini öğrenmelidir...

Tüm bu yağlı zemin kayganlığındaki hareket tarzlarının sonucu olarak, "Yumruğumu vurursam..." söylemi ile ortaya koymuş olduğu tepkisellik de hiçbir inandırıcılık icra edememiştir... Geçen dönemin futbol federasyonunun Beşiktaş Jimnastik Kulübü'ne karşı olan yaptırımlarına seyirci kalınmıştır... Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün hangi branşta olursa olsun kazandığı kupaların, misafirliğe giderken, götürülecek malzeme olmadığı idrak edilemediği gibi, bu anlayıştan uzak davranış biçimleri, kulübün mağduriyetlerine sebep olan uygulamalara karşı haklı çıkışlara bile engel olmuştur... Kalkan yumruklar gerisin geri bağrımıza indirilmiştir...

Kendi çıkmayan sesleri ile söyleyemedikleri gerçekler, taraftarlarımızca güçlü şekilde haykırılınca, taraftarlarımız sabıkalı muamelesine, "il güvenlik kurulları" kanalıyla resmi olarak mağdur bırakılıp, "deplasman haklarından" mahrum edilmiştir...

Oyuncumuz Richardinho, Fenerbahçe'nin stadında, rakibimizin oyuncusu ve "kim olduğu bilinen" bir şahıs tarafından şiddete maruz kalmış, Beşiktaş'ımızın başkanı ve yönetimi bunun hesabını soramadığı gibi, olan bitene kayıtsız ve sessiz kalmışlardır. Bununla yetinilmediği gibi, normalde "darp" suçundan yargılatılabilecek saldırgan Aurelio, federasyon tarafından sadece 2 maç ceza almış ve milli takımda oynamaya devam etmiştir. Başkanımızın ve yönetimimizin de cesaret verici sessizliği ile, yazılı ve görsel basın bu olayı mazur görmüş, olan memleketinden dönüşünde "bana saldıran şahıs yakalandı mı" diye gazetecilere soru sorma durumunda bırakılan Rico Paşa'ya olmuştur... Sonraki performans sürecinden de anlaşılacağı gibi, bilinç altında bir çöküntü ve travma yaşadığı gün gibi açıktır... Sonuç olarak top oynarken parasını zor yediği, ama korumasında olmasını beklediği kulübünün kanatları altında pek de kolay dayak yediği bir ortam görmektedir kendince...

Yönetimimizin yeni federasyon ile ilişkilerinde de zaafiyet gözlenmektedir. Yüzeysel tepkisellik ile gün geçiştirilmekte ve haksız yaptırımlara, rakiplerimiz lehine olan uygulamalara, "kurumsal tepki" Beşiktaş'a yakışır bir şekilde verilememektedir...

Federasyon ile olan ilişkilerimizde kendi lehimize bir sonuç üretmek derdinde değiliz. Federasyonun kararlarında eşitlik ve adalet olması derdindeyiz...

Beşiktaş taraftarları hakemlerin yanlı tutumlarına lehte dahi olsa tepki gösterebiliyorken (bkz. Trabzon maçı), 7 Mart 2008 tarihinde yapılan Gençlerbirliği müsabakasında yaşanan bariz hakem hataları için, Beşiktaş Jimnastik Kulübü Futbol Takımının menajeri Sinan Engin, müsabaka sonrası "bugün aleyhimize kararlar verildi, eğer kazanamasaydık daha başka konuşurduk, kazandığımız için susuyoruz" seklinde lig-tv kameralarına demeç verebilmektedir...
Bu, biz Beşiktaş'lıların ahlakı değildir... Olmamıştır, asla olmayacaktır... Beşiktaş Jimnastik Kulübü, mafyatik bağlantıları kendince de ifade edilmiş bir kişiliğe, böylesi bir "günü kurtarma ahlaksızlığı" sergileyen Sinan Engin'e mahkûm kılınamaz... Kılınmaya devam edildiği müddetçe, BJK kaldırdığı her haklı yumruğu kendi kafasına yemeğe de mahkûm kalacaktır...

Gidilen yol yol değil, verilen söz söz değil, alınan tavır tavır değildir...

5 Nisan 2008 tarihinde oynanan F.Bahçe- Kayserispor müsabakasında yaşanan yanlı hakem uygulamalarına, bir başka rakibimiz Gs ile paralel " Beyaz Sayfa" açıklaması, bu yol, söz ve tavrın ne kadar cıvık ve gayri ciddi olduğunu bir kez daha gözümüze sokmuştur... Fakat aynı hafta sonu sonradan oynanan Gençlerbirliği-Gs maçında da sergilenen, Gs'nin kollanmasına yönelik hakem uygulamaları için açıklama yapma gereği duyulmamış, ya da ortak "Beyaz Sayfa" patavatsızlığının ağırlığı altında buna cesaret edilememiştir...

Beşiktaş Jimnastik Kulübü aciz değildir, aciz gösterilemez...

Basketbol takımımızın ve salonumuzun isim hakkı sponsor firma ile anlaşılarak devredilmişti. Takımın adı Beşiktaş Cola Turka, salonumuzun adı da Akatlar Cola Turka Arena olmuştu.
Ama sponsorca sayfa sayfa resimleri çekilip manşetlerden sunulan çekler yanından bile geçememiştir oyuncularımızın... Hocamız bile "ligde sponsorundan zarar eden tek kulübüz" doğrultusunda açıklama yapmak zorunda kalmıştır...

Beşiktaş'ın isminin içinde saklıdır her şey: Beşiktaş Jimnastik Kulübü.
Ve her şey bu ismin ağırlığı doğrultusunda ilerlemelidir.

Hentbol takımımız çok zor günler geçirmektedir... Bu zor günler ligdeki sıralamaları ile alakalı değildir... İçinde bulundukları tüm imkânsızlıklara karşı onurlu bir mücadele örneği sergileyen hentbol takımımız, geçen sezon namağlup şampiyon olmasına rağmen, yine de derin bir ilgisizliğe terk edilmiştir... "Club Sporium" firmasının forma önü sponsorluğundan alınan (tabi alınabildi ise) paralar, muhtemelen futbol takımına gitmiş, hentbolcularımızın alacakları uzun bir süre ödenmemiştir... Namağlup şampiyon olmuş bir takımın oyuncusu ve taraftarı, formalarını "başka formamız yok" gerçeği yüzünden bir kereliğine dahi olsa paylaşamamanın üzüntüsü içerisinde utandırılmıştır... Şampiyonluk kupalarını bile, şeref tribününden birkaç basamak aşağı inme zahmetinde bulunmayan başkanımızın elinden alamamıştır sporcularımız...

Erkek voleybol takımımız, aynı ilgisizliğin neticesinde 2.lige düşmüştür. Beşiktaş'ımızın faaliyet gösterdiği her alan, değil 2.ligde fizanda dahi olsa bizler için değerinden hiç bir şey yitirmez... Bizleri utandıran, yönetimin görmezden gelmesi, umursamamasıdır... Voleybol takımımız da aynı hentbol takımımızın yaşadığı sıkıntıları yaşayarak, yeniden birinci lige çıkma mücadelesi veriyordu... Ligi en önde bitirmelerine rağmen, finallerin yapıldığı Alanya'ya 15 saatlik yorucu bir otobüs yolculuğu ile gitmeleri reva görülmüştür takımımıza... Aylardır paralarını alamayan voleybolcularımız, müsabakalar boyunca bırakın bağlı oldukları kulübün başkanının desteğini, ilgisini, amatör şubelerden sorumlu, varlığı kendinden meçhul Bülent Deriş'i dahi görememişlerdir... Amatör şubeler sorumlusu olmasına rağmen, kendi ilgili şubelerinin müsabakalarında yer almak yerine, her fırsatta, kendisine "niye işinin başında değilsin" demekten aciz başkanımızın arkasında, futbol müsabakalarına seyirci olmuştur...

Bu yaşanan yalpalamaların ardı sonu gelmezken, muhtemel "yüksek seslerin" duyulacağı mali kongrede, "10 resim-Sinevizyon-80 milyon avro" tiyatrosunun sahnelenmesi unutulmamıştır. Fulya'da ata mirası arazimize "kat karşılığı" beceriksizliğini reva görenler, süreç içinde borç batağını yönetemez hale gelince "kırdırma" girişimleri içine düşmüşler, fakat mahkeme duvarlarına yakın düşme korkusu içinde adım atamamışlardır. Tam iyi ki de atamamışlar denileceği zaman, öz sermayesi "kediye bağlanan" Beşiktaş'ımıza, kaynak yaratma girişimciliğini, yeni ultra-süper stad "hayaline" yöneltmişlerdir. Fulya'da % 30 verilen payın ederi, elimizde kalana 3 basarken, anlaşmadaki kat sayısı kule başına 6 şar 6 şar artarken, "hooop" diyemeyen, deme gereği duymayan, yapılacak olanın kazanımına değil de, yapılmadan kazandıracağı kısmına "odaklananlar", stad hayalini nasıl pompalayabilmektedirler? Sorun kaynak bulmak ise eger, Akatlar Spor Kompleksi içinde yer alan 30 bin metre kare kapalı, 15 bin metre kare açık alanı, "yatırımı yapsınlar, bizde kulüpçe sabit gelir elde edelim" gibi, ucuz ve uğraşsız devir teslim sürecinin kucağına nasıl bırakabilmektedirler? Elin fenerlisi, bizim mülkümüz üzerinde yalnızca 16 milyon dolar harcayıp, diktiği "Club Sporium" tesislerinden çatır çatır "sabit gelir" elde etmeye başlamışken, bizim bundan sevinir durum çıkarmamız nasıl mümkündür?

Kulübümüzün tüm ekonomik ve sportif faaliyet alanlarında yaşanan, haberdar olabildiğimiz ve olamadığımız gelişmeler, yukarıda sergilediğimiz ve artık saçma sapanlığından dolayı kronolojik akışını bile karıştırdığımız örneklerdeki gibi yaşanmışlıklar, benzer şekilde artarak çoğalmaktadır.

Görmekteyiz ki, Beşiktaş kaderine, yalnızlığa terk edilmiştir !!!

Genel Kurul
Yönetim Kurulu
Denetleme Kurulu
Divan Kurulu
Disiplin Kurulu
Seçme ve Sicil Kurulu
Tarih ve Müze Kurulu
Ve Beşiktaş Jimnastik Kulubu kongre üyeleri...

Hepinize ikinci kez sesleniyoruz. !!!

Artık aklınızı başınıza alın !!!

Gün gelir BEŞİKTAŞK hesap sorar !!!

HALKIN TAKIMININ YALNIZLIĞA TERKEDİLDİĞİ YERDE,
HALKIN ADALETİ OMUZ VERİR BU SEVDAYA !!!

"OYUN"A GELMEZ BU SEVDA BİZİM !!!

tutmam gereken bir matemim var, hislerim var.

unutmam gereken..

keskinli

uzun ama iyi bi yazi
icinde cok dogrular var
Ölürüm Beşiktaşım,ZehirimSensin
Evvelim Sen Oldun,Ahirim Sensin