Ana Menü

Cem Dizdar “Beşiktaş zihniyetini yitirmiştir”

Başlatan eRe, Kasım 26, 2007, 14:33:27

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

eRe

"Beşiktaş zihniyetini yitirmiştir"
Son zamanlarda yaşadığı sıkıntılı günleri atlamaya çalışan Beşiktaş'ı, Milliyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Cem Dizdar'a sorduk. Farklı üslubu ve tavırlarıyla bizi ağırlayan Dizdar'la, Beşiktaş'ın şu an ki durumu, neler yapması gerektiği ve geleceği üzerine hoş bir sohbet yaptık...

Geçmişte Beşiktaş'ı diğer takımlardan ayıran temel farklılıklar olduğunu, bunun da Beşiktaşlılık duruşu olduğunu söyleyen Dizdar, Serdar Bilgili dönemiyle birlikte bu değerlerin terk edildiğini, şampiyon olmazsan yoksun kavramının öne çıkartıldığını dile getiriyor. Beşiktaş'ın temel sorununun yönetim anlayışında olduğunu vurgulayan Dizdar, uzun vadeli bir programın yokluğunda, kulübün teknik patronunun gerçekte Ertuğrul Sağlam'ın değil, Sinan Engin olduğu iddiasında...



"BEŞİKTAŞ HALKIN İÇ İÇE OLDUĞU BİR TAKIMDI"

- Öncelikle öğrenmek istediğim şey, Beşiktaş'ın size göre ne ifade ettiği... 
"Bana göre İstanbul takımlarının, Anadolu'daki diğer takımlardan ayrı bir yeri vardır. Anadolu takımları daha yöresel taraftar kitlelerine sahipken, İstanbul takımlarının tüm Türkiye'de taraftarı vardır. İstanbul takımları arasında da Beşiktaş'ın çok ayrı bir yeri vardır. En başta bunun sebebi Beşiktaş'ın bir semt takımı olmasından geliyor. G.Saray ve F.Bahçe'nin aksine Beşiktaş'a gönül vermiş insanların nerelerden geldiği, nerede oturduğu, ne iş yaptığı vb. gibi şeyler herkes tarafından biliniyordu, çünkü Beşiktaş mahalle kültürünü temsil eden halkın iç içe olduğu bir takımdı. Dolayısıyla oradan geldiği için diğer iki takımdan ayrılıyordu, farklı değerlere sahipti. Nedir bunlar: Arkadaşlık, dayanışma gibi şeyler. Beşiktaş tribününde de bunu buluyordunuz. Mahallede kasapla bakkalın, terziyle esnafın ilişkisi neyse Beşiktaş tribününde de bu dayanışmayı, bu ilişkileri görüyordunuz. Yani Beşiktaş, herkesin birbirini tanıdığı ve herkesin iç içe olduğu bir takımdı."

- Peki nedir bu farklılıklar, biraz açabilir misiniz?
"Özellikle Süleyman Seba döneminde, Beşiktaş'ı diğer takımlardan ayıran bir takım özellikler vardı. Beşiktaş, G.Saray'dan da F.Bahçe'den de taraftarı ve taraftarın o takıma kattığı değer ve anlayışla ayrılan bir takımdı. Uzun süre şampiyon olamamıştı, ancak o zamanlarda Beşiktaşlı olmak farklıydı. Çünkü Beşiktaş sadece bir futbol takımı değildi. O yüzden de sadece kazanmanın ya da şampiyon olmanın, Beşiktaşlılıkla zannedildiği kadar ilişkisi olmadığını düşünüyorum. Beşiktaş taraftarı genellikle halkın alt ve orta kesiminden insanları temsil ettiği için kazanmak veya kupalar kazanmak, şimdiki kadar önemli değildi. Bu da Beşiktaş'ı farklı yapıyordu."

- Yani kazanmak Beşiktaş için ikinci planda mı?
"Evet en azından eskiden öyleydi. Beşiktaşlı olmak bir siyasal duruşa denk gelen bir şeydi. Diğer takımlardan farklı olarak ayrı bir yerdeydi. Sağ ya da sol anlamında söylemiyorum, ama farklıydı. Şampiyon olmaktan daha önemli şeyler vardı. Çok uzak değil Süleyman Seba dönemine bakmak yeterli..."



- Beşiktaş buralara nasıl geldi? Neden bu durumlara düştü?
"Kapitalizmle birlikte hızla değişen dünya içinde Beşiktaş da bu değişimden nasibini aldı. Az önce bahsettiğim olgulardan, özelliklerden farklı olarak işin içine para girdi. Şampiyon olmanın birinci derecede önemli hale geldiği bu dönemde, 'şampiyon olmazsan yoksun kavramı' da ön plana çıktı. Yani ikinci olmanın hiçbir önem taşımadığı, ikincilikle 18.'lik arasında hiçbir fark olmayan bir durum oluştu. Birinci olanın beyaz, diğerlerinin siyah olduğu bir ortamda, Beşiktaş'ın da bu değişime ayak uydurması ya da parçalanması kaçınılmaz oldu.  Bu da simgesel olarak Serdar Bilgili zamanına denk geldi. Beşiktaş'ın vizyonu pazara indirgendi. Beşiktaş'ı dünya kulübü yapacağız gibi sözlerin ilk ortaya çıktığı dönemdir Serdar Bilgili dönemi. Hangi takımın forması daha çok satıyor, benzin istasyonlarında kimin promosyon bardakları daha çok gidiyora dönüştü her şey. Bu da benim gibi orta yaş ve üstündeki Beşiktaşlılara gerçekten derin üzüntü veren bir durum."

"HERKES BEŞİKTAŞ'A SEMPATİ DUYARDI AMA ŞİMDİ TAM TERSİ"

- Bu yeni döneme nasıl geçildi, neler yaşandı?
"Beşiktaş'ın 100. yıldaki şampiyonluğunda Mircea Lucescu'nun kazanma arzusuyla, Serdar Bilgili ve Sinan Engin gibi isimlerin kazanma arzuları örtüştü ve şampiyon olundu. Ancak aralarında Kıvanç Oktay, Murat Aksu, Yıldırım Demirören, Hüsnü Güreli ve Sinan Engin'in de bulunduğu bu grup Beşiktaş'ı, benim var olduğunu düşündüğüm değerlerden ayırdı. Bir kere Beşiktaş'ı şaibeli bir takım haline getirdi. Yani dışarıdaki insanların bu şekilde düşünmesini sağlayacak durumlar yarattı. Çünkü Fenerlisi, G.Saraylısı herkes Beşiktaş'a karşı bir sempati duyardı önceden. Eskiden, 'şu takımı tutmasam Beşiktaşlı olurdum' derdi herkes. Bunun sebebi ise yukarıda bahsettiğim Beşiktaş'ı diğer takımlardan ayıran kardeşlik ve dayanışma duyguları olmasıydı. Ama bu dönemdeki yöneticiler, yani Yıldırım Demirören başkanlığındaki insanlar, Beşiktaş'ı başka bir durum içine sokarak sokaktaki insanın antipatik bakmasını sağladı. 'Şampiyonluk hedefi öncelikliklidir ve bu doğrultuda ne gerekiyorsa yapılır' anlayışı yüzünden o mahalleden gelen Beşiktaş'ın özellikleri kaybolmaya başladı. Dolayısıyla da diğer takımların Beşiktaş'a bakış açısı değişti. Parası olanın borusunun öttüğü bu dönemde Beşiktaş zihniyetini yitirmiştir. Beşiktaş'ı başka takımlara benzetmeye çalışan Serdar Bilgili ve Yıldırım Demirören döneminde oluşan bu tablo, Beşiktaş'ın çöküşünü sağlayan başlıca sebeptir bence."

- Sinan Engin'in yeniden Beşiktaş'a menajer olmasına karşısınız sanırım...
"Sinan Engin tarzı insanlar futbolu bizim sevdiğimiz anlamda seven insanlar değiller bence. Bu tarz insanların bağlantıları genellikle ağabey - kardeş ilşkilerine, 'abicim'lere, telefon görüşmelerine bağlıdır. Sinan Engin sürekli söyleyip duruyor, '100. yılda bu takımın başında ben vardım' diye. 101. yılda kim vardı, ben mi? Bu tarz açıklamalar Beşiktaş'ın şampiyonluğuna gölge düşürebilecek gereksiz açıklamalardır.

Bu insanlar buralardan çok para kazanıyorlar. Bizim, biz derken tribündeki insanlardan bahsediyorum, bu işten hiçbir çıkarımız yok. Ben yazı yazıyorum 1 kuruş para almıyorum. Beşiktaş tribününe kendi cebimden verdiğim parayla kombinemi alıp giriyorum. Hal böyle olunca tribündeki insanın da kafası karışıyor. Çünkü bu insanlar 7 - 8 sene evvel böyle düşünmüyorlardı. Parada pulda, şampiyonlukta gözleri yoktu. Beşiktaş'ı Beşiktaş yapan değerlere önem veriyorlardı. Bu bahsettiğim iki dönemdeki insanların yaptığı en büyük kötülük, Beşiktaş'ın kalbine bıçağı saplayıp onu paramparça etmek oldu.

Tribünler sana pankart açıyor '101. yılın hesabını ver' diye, sen diyorsun ki ben bu takımın başında kalırım. Evet kalırsın ama bu şekilde kalırsın işte. 'Sinan'ı da al git' diye 90 dakika bağırıyorlar sana ama sen maçtan sonra hala kasıla kasıla yürüyorsun. Böyle bir durum eskiden asla olmazdı. Herkesin olur olmaz yerlerde bahsettiği Beşiktaşlılık duruşu var ya, işte o duruş o gün Sinan Engin'in istifa etmesini gerektirirdi. Eskiden olsa öyle olurdu. Kendi kendine düşünürsün bu tribünler bana bunları söylüyor, demek ki bir yerde yanlış var. İstifa etmem en doğrusu olacak herhalde der ve istifanı verirsin. Ama bu yönetimin 'Beşiktaşlılık duruşu' farklı sanırım." 

-Uzun yıllardır maçlara gidiyorsunuz ve tribünün içindensiniz bildiğim kadarıyla...
"Evet 20 yıldır Beşiktaş tribününe gidiyorum ve hemen herkesi tanırım. Bu yüzden bu kadar net konuşuyorum. Çünkü onlarla konuşuyorum, duygu ve düşüncelerini biliyorum.

Mesela bir örnek vereyim; Burak Beşiktaş'a ilk geldiğinde eliyle bir gol attı ve ben bunun üzerine bir yazı yazdım. Herkes beni e-mail yağmuruna tuttu. 'Abi olur mu öyle şey, herkes eliyle gol atıyor' diye. Ama işte bu genç arkadaşların bilmediği şey, Beşiktaş'ın önceden eliyle gol atan futbolcusunun olmamasıdır. Beşiktaş elle gol atacak bir takım değildi. Beşiktaş'ın değerleri vardır ve bu değerlere uymayan futbolcular bu kulüpte barınmamalıdır.

"BEŞİKTAŞ BİZİM İÇİN BİR OKULDU"



"Biz böyle gördük çünkü. Nasıl siyasi partiler, örgütler varsa Beşiktaş da onlar gibi bir okuldu, bir topluluktu. En azından bize böyle öğretildi ve biz bunları gördük. Şimdi ise parası olanın eline geçti. Yıldırım Demirören diyor ki 'PAF takımıyla çıkacağım sahaya.' Senin ne hakkın var benim takımımı PAF takımıyla çıkarmaya sahaya. Beşiktaş'ın ona 40 milyon dolar borcu varmış. Peki ben mi aldım bu kadar futbolcuyu kadroya? Hala 5 tane daha alacağım diyorsun... İşte tüm bunlar zihniyeti gösteren şeyler. Sinan Engin'in ligin başında menajer olarak takımın başına getirilmesi, daha sonra tribünlerden ona açılan pankartlar, amigoların Ümraniye'ye çağırılıp birlikte açıklama yapılması, hepsi yönetimin yaptığı şeyler. Bu da Beşiktaş'ı bir suç örgütü gibi gösteriyor topluma. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok.

Optik'i, Alen'i herkesi tanıyorum. Mesela Alen hiç de söylendiği gibi bir değil. Çok düzgün bir çocuk. Optik'i çok eskilerden beri tanıyorum. Problemleri yok muydu tabii ki vardı, ama benim de problemlerim var. Hayatın içinde herkesin problemleri oluyor. İnsanları bu tarz suç örgütleriymiş gibi göstermeye kimsenin hakkı yok."

- Beşiktaş tribünlerinde geçmişe dönük bir özlem var. Hemen her maçta İlhan Mansız ve Pascal Nouma lehine tezahüratlar yapılıyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
"100. yıl kadrosundan sonra Beşiktaş, kendi yapısına uygun futbolcular bulmayı beceremedi. Varsa yoksa İlhan Mansız ve Tümer Metin'e döndü olay. Ama kimse 100. yıldaki şampiyonluğun bir sene öncesinde son derece kritik G.Antep maçında İlhan'ın karşı karşıya üç pozisyonda topu neredeyse denize attığını söylemiyor. Belki de şampiyonluk maçıydı o maç."

"DEL BOSQUE GÖNDERİLMEMELİYDİ"

"Bir yönetim düşünün ki dünyanın en düzgün adamlarından birini takımın başına getiriyor, ancak o adamın arkasına teneke bağlayıp gönderiyor. Vicente Del Bosque Türkiye'den 'Yeniköy kasabı' denilerek gönderildi hatırlayın. Ancak yapılması gereken çok basitti. Real Madrid altyapısından gelmiş Del Bosque'ye, bir bakıma başkan gibi yetki verilip takımı düzenlemesi sağlanmalıydı. Çünkü Real Madrid gibi bir kulübü çalıştırmış bir teknik direktörün bu işi bilmediğini söylemek, hakikaten futbolu bilmemezlik olur. Ama adama 'Yeniköy kasabı' dendiğinde Beşiktaş tribünleri tepkisiz kaldı. Normalde, hani yukarıda bahsettiğim eski Beşiktaş olsaydı taraftar 'O kadar da değil, durun bakalım' deyip duruma el koyardı ve Del Bosque'nin arkasında olurdu.



- Ertuğrul Sağlam'ı nasıl buluyorsunuz?
"Bence Ertuğrul Sağlam, Beşiktaş için kesinlikle yeterli bir hoca değil. Kendi çıkmazı içersinde dönüp duruyor. Şu an Beşiktaş tribünlerinin Ertuğrul Sağlam'ın arkasında olmasının tek sebebi işte o bahsettiğim haksızlıklar. Taraftar, Del Bosque'ye, Jean Tigana'ya, Nevio Scala'ya ve Christoph Daum'a yapılan haksızlıktan bir ders çıkardı ve şimdi bunu uyguluyorlar. Ertuğrul Sağlam'ın arkasında duruyorlar çünkü o haksızlığın, Beşiktaş'ın içinden çıkmış birisine yapılmasını istemiyorlar. Ertuğrul Sağlam iyi bir insan ama teknik anlamda yetersiz. Ben Ertuğrul Sağlam'ın 5 yıllık bir plan yapabileceğini düşünmüyorum. Kayserispor'da uzun vadeli plan yapamayan insan Beşiktaş'ta hiç yapamaz. Kayserispor 50 bin kişilik stat yapıyor, sen kalkıp Beşiktaş'a geliyorsun. Bırak kal orada, o takımı şampiyon yap. Beşiktaş'ı, G.Saray'ı, F.Bahçe'yi herkes şampiyon yapar. Asıl önemli olan senin Kayserispor'u şampiyon yapman. Eğer onu yapabiliyorsan bir mertebeye erişirsin ve büyük takıma gelirsin.

Bence bu takımın başında Ertuğrul Sağlam diye bir teknik direktör yok, Sinan Engin var. Bir takımın menajeri çıkıp da 'Bana ikinci yarının 5. haftasına kadar süre verin, çok iyi oyuncular alıp bu takıma monte edeceğim, aşı tutmazsa benim büstümü yapıp, yakın' diyemez. Eğer menajer, teknik direktörün önüne geçiyorsa olay orada bitmiş demektir. Beşiktaş'ın asıl sorunu burada bence."

"BEŞİKTAŞ'IN BALONU ŞİŞMİŞTİR"

- Yönetim Sağlam'la çalışması uzun vadeli planın bir parçası mı?
"Hayır. Gerek Lucescu gerekse Del Bosque bu ülkeye teknik anlamda çok faydası dokunabilecek insanlardı ama yönetim, iki tane uyduruk kupayı kaldıracağım diye kısa vadeli planlar yapıp bu iki değerli insanı yolladı. Eğer Beşiktaş'ın uzun vadeli bir planı olsaydı buralara gelinmezdi. Sonuç olarak Beşiktaş'ın balonu şişmiştir. Bu balonu patlatacak olan da Yıldırım Demirören'dir. Bir şekilde bu işin altından kalkması gerekiyor. Bana sorarsan, 'siz ne yapardınız' diye, ben Sinan Engin'in istifasını isterdim. Ama olmadı artık başka bir yok bulunması gerekiyor."

- Çarşı, beklenen tavrı koydu, ama işin sonu gelmedi. Bunun arkasında yatan başka sebepler mi var acaba?
"Daha önce de dediğim gibi biz bu ligi altıncı da bitiririz sorun değil, ama taraftarı bu kadar üzmeye kimsenin hakkı yok. Sinan Engin'in bu inadı, Beşiktaş'taki her şeyi tahrip ediyor. Başkanından, teknik direktörüne, oyuncusundan taraftarın dışarıdaki pozisyonuna kadar herkesi etkiliyor. Beşiktaş tribünleri Sinan Engin'e o pankartları açtığı zaman F.Bahçeli, G.Saraylı arkadaşlarımın hepsi 'Helal olsun işte Çarşı'nın duruşu' budur demişti. Ta ki 4-5 kişinin toplanıp Ümraniye'ye gitmesi ve daha sonra ortalığın yatışmasına kadar.

Yola başka bir yönden bakmaya çalışan Çarşı'nın içindeki diğer bir grup ilk bulduğu fırsatta kafasını yine kaldırdı. Tribün de siyaset gibidir. Kendi içinde hakemleri vardır. Kapalıda oturan herkesin Çarşı olduğunu düşünür çoğu insan, ama öyle değildir. Çarşı'nın içinde sağcı, solcu, çevreci, rakı seven, sevmeyen birçok insan vardır. Yani toplumdaki tüm gruplaşmalar Çarşı'da da geçerlidir. Bu insanlar zaman içerisinde birbirlerinin yanına giderler. Solcu solcunun yanına, milliyetçi milliyetçinin yanına gider. Onlar tribünde birbirlerini bulurlar. Zaman zaman yaşanan gerilimlerin sebebi de bu yüzdendir. Ama o insanların hepsinin altında bulunduğu çatı Çarşı'dır. Yani Çarşı siyasal bir durum değildir. Ancak hayatın içersindeki duruşu politik bir durumdur, bir tavrı vardır. Her şeye karşı bir tavrı vardır. Bugün o Sinan Engin olur, yarın çevre olur, bir başka gün şehit düşen askerler olur. Herkesin önünde olup biten, herkesin tavır koyması gereken şeye ilk önce tavır koyandır Çarşı. O yüzden bu kadar renkli bir tribün göremezsiniz diğer takımlarda. İşte bunda da Beşiktaş kültürünün çok etkili olduğunu düşünüyorum. Bazen yalpalasa da doğru yolu bulurlar.



Sokaktaki insana çıkıp sorsanız Beşiktaş deyince aklınıza ilk ne geliyor diye, söyleyecekleri tek şey taraftardır. Çünkü futbol takımından bahsedecek bir durum yok. Tek söyleyecekleri şey dünya üzerindeki en muhteşem taraftar kitlelerinden biri olduğudur. İşte o tribün size tepki gösteriyor, siz maçtan sonra çıkıp diyorsunuz ki 'eğer taraftarlar bize destek verseydi biz bu Sivas maçını kazanırdık' diye. 'Onlar yüzünden yenildik' demek kusura bakmayın ama alıklıktır, başka kelime bulamıyorum."

"BEŞİKTAŞ'IN TEMEL SORUNU YÖNETİM ANLAYIŞIDIR"

"Bu, insanların düşünmeden konuştuğunu ve Beşiktaş'ın nasıl insanlar tarafından yönetildiğini gösteren bir gerçektir. Beşiktaş'ın temel sorunu futbolcusu ya da taraftarı değil yönetim anlayışıdır. Bu anlayış Serdar Bilgili döneminden bu yana kırılmıştır ve kırıklık paralel olarak devam etmektedir. 40 milyon dolarlar, 80 milyon dolarlar batırmaz Beşiktaş'ı. Bu markaya hiçbir şey olmaz. Ha ne olur Roman Abramovich gibi birine satarlar Beşiktaş'ı kurtulurlar, ama o da Beşiktaş olmaktan çıkar."

- Peki o zaman hala neyi bekliyor bu yönetim?
"Yapacak bir şeyleri yok. Planları yok. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Günlük yaşıyorlar. Aslında yapacakları şey çok basit; Susmak. Sussalar çözülecek her şey, ama beceremiyorlar. Çünkü Beşiktaş'ı düşünemeyen insanlar yönetiyor.

Sen takımını tutarsın, takımını desteklersin. İtiraz edeceğin şey, öteki takımın eliyle gol attığı değil, senin elinle gol attığın zaman kendine itiraz edebiliyor olmandır. Futbol bir oyundur, savaş değildir. İnsanların önce bunu idrak etmesi gerekiyor. Herkes karşıdakini düşman görüyor. Bu çok yanlış, yarın bir gün aynı takımda oynadığı zaman anlıyor futbolcu, aslında onun da kendisi gibi ekmek parası kazandığını ve renkler ne olursa olsun bir oyunun parçası olduğunu.

- Bu hoş sohbet için ve değerli vaktinizi ayırdığınız, çok teşekkürler...


Röportaj : Umut ÇELİK





www.erdemeksi.com
www.facebook.com/erdemeksifotografcekimleri
www.instagram.com/erdem_eksi
www.istockphot[edit]om/erdemeksi

erdibatmaz

çok güzel bi röportaj tam bir taraftar cem dizdar
bitti, dağılın.

4-8-15-16-23-42 :P

carlito1903

her zaman hislerime tercüman olmuştur Cem Dizdarın yazıları yine çok doğru şeyler söylemiş noktasına virgülüne kadar katılıyorum...

siyah

bende adam beşiktaşlılık ruhuyla yazıyo bi kere
istifa istifa istifa yönetim İSTİFA

NoPasaran

Ertuğrul hoca ile ilgili sözleri ilginç :)
Bu konu ilerleyen günlerde daha tartışılır sanırım
-----------
Beşiktaşın duruşu ile ilgili olarak bence yanlış düşünüyor..Beşiktaş halk takımıyken Rakiplerimiz bu denli güçlü değildi ancak son senelerde rakipler ekonomik olarak çok güçlenirken Beşiktaş yerinde sayamazdı..
Aşk bu Aşk !

volkanca.net

eRe

www.erdemeksi.com
www.facebook.com/erdemeksifotografcekimleri
www.instagram.com/erdem_eksi
www.istockphot[edit]om/erdemeksi

TurkishTank

hepsini okumadim ama genel olarak dogru seylerden bahsetmis... eskiden herkes besiktas'a bi sempati duyardi...
imza dedigin boyle olur...

Saygilar, @hmEt