KRALKARTAL.COM

Her Telden => Kültür Sanat Televizyon => Konuyu başlatan: CHEm ! - Ekim 02, 2007, 12:38:06

Başlık: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: CHEm ! - Ekim 02, 2007, 12:38:06
Nâzım Hikmet tam adıyla Nâzım Hikmet Ran lakabı "Güzel Yüzlü Şair"dir. (d. 15 Ocak 1902, Selanik - ö. 3 Haziran 1963, Moskova) Türk şair ve oyun yazarı. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin öncüsü. Uluslararası bir üne ulaşmış ve adı 20. yüzyıl'ın ilk yarısında yaşamış olan dünyanın en büyük şairleri arasında anılmıştır.[1] Eserleri birçok yabancı dile çevrilmiştir. Mezarı halen Moskova'da bulunmaktadır. Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi olup ayrı ayrı toplam 11 davadan yargılanmıştır.

Eserleri birçok ödül almıştır. Ancak Türkiye'deki yaşamının çoğunu hapiste geçirmiş daha sonra Moskova'ya gitmiş ve Türk vatandaşlığından çıkarılmıştır.

1938'de şairin cezaevine girmesiyle yasaklanıp ortadan kaldırılmış olan Nâzım Hikmet şiiri, Türkiye'de ancak ölümünden iki yıl sonra 1965'te yeniden ortaya çıkmıştır.





Selanik'te doğdu. Aslen 20 Kasım 1901 olan doğum tarihi ailesi tarafından sene kaybetmemesi için 15 Ocak 1902 olarak kaydettirildi.

İlk şiiri 'Feryad-ı Vatan''ı 1913'te yazar. Aynı yıl Galatasaray Sultanisi'nde ortaokula başlar. 1917'de Heybeliada Bahriye Mektebi'ne girer. Daha sonra Kurtuluş Savaşı için Anadolu'ya geçer. Fakat sağlık nedenleri ile bahriyeden ayrılmak zorunda kalır. Bu sırada Hamidye Kruvazörü'nde güverte subayıdır.

Bolu'ya öğretmen olarak atanır. Daha sonra Batum üzerinden Moskova'ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'nde siyasal bilimler ve iktisat okur. 1921'de gittiği Moskova'da devrimin ilk yıllarına tanık olur ve komünizm ile tanışır. 1924'te Moskova'da yayınlanan ilk şiir kitabı '28 Kanunisani' sahnelenir. O yıl Türkiye'ye dönerek Aydınlık Dergisi'nde çalışmaya başlar. Dergide yayınlanan şiir ve yazılarından dolayı on beş yıl hapsi istenince yeniden Sovyetler Birliği'ne gider. 1928'de af kanunundan yararlanır ve Türkiye'ye geri döner. Bu kez Resimli Ay dergisinde çalışmaya başlar. 1938'de yirmi sekiz yıl hapis cezasına çarptırılır. 12 sene süren tutukluluktan sonra askere alınacağı ve öldürüleceği endişesiyle Sovyetler Birliğine gitmek zorunda kalır. Bu yüzden DP hükümeti tarafından ülke vatandaşlığından çıkarılır ve Nazım Hikmet, mecburen büyük dedesi Mahmut Celaleddin Paşa (Konstantin Borzecki)'nın memeleketi olan Polonya vatandaşlığına geçer ve Borzecki soyadını alır. Moskova'da 3 Haziran 1963 tarihinde kalp krizinden ölür.


Davaları ve sürgün
Nazım Hikmet, Çankırı Cezaevi'nde
Nazım Hikmet, Bursa Cezaevi'nde1925 yılından başlamak üzere şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı. 1938 yılında orduyu ayaklanmaya kışkırtmaya çalıştığı gerekçesiyle 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın kaldı. 1950 yılında bir af yasasıyla salıverildi. Ancak sürekli izlendiği ve çürüğe ayrıldığı halde 48 yaşında yeniden askerlik yapmaya çağrılması ve öldürüleceği yolundaki duyumlar üzerine yurtdışına kaçtı. 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından Türk vatandaşlığından çıkarılmasına karar verildi. Sovyetler Birliği'nde Moskova yakınlarındaki yazarlar köyünde ve daha sonra da, eşi Vera Tulyakova (Hikmet)ile Moskova'da yaşadı. Memleket dışında geçirdiği yıllarda Bulgaristan, Macaristan, Fransa (Paris), Havana, Mısır gibi dünya memleketlerini dolaştı, buralarda konferanslar düzenledi, savaş ve emperyalizm karşıtı eylemlere katıldı, radyo programları yaptı. Budapeşte Radyosu ve Bizim Radyo bunlardan bazılarıdır. Bu konuşmaların bir kısmı bugüne ulaşmıştır.

Davaları

1925 Ankara İstiklal Mahkemesi Davası
1927-1928 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1931 İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933-1934 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1936-1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1938 Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
1938 Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası


Ölümü ve sonrası
Nazım Hikmet'in mezarı, Moskova3 Haziran 1963 sabahı saat 06:30'da gazetesini almak üzere 2. kattaki dairesinden apartman kapısına yürümüş ve tam gazetesine uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucunda yaşama veda etmiştir. Ölümü üzerine Sovyet Yazarlar Birliği salonunda yapılan törene yerli yabancı yüzlerce sanatçı iştirak etmiş ve tören siyah beyaz olarak kaydedilmiştir. Ünlü Novo-Deviçye Mezarlığı'nda (Новодевичье кладбище) gömülüdür. Mezar taşı siyah bir granitten olup meşhur şiirlerinden biri olan rüzgâra karşı yürüyen adam figürü taş üzerinde ebedileştirilmiştir.

2006 yılında Bakanlar Kurulunun Türk vatandaşlığından çıkarılmalar ile ilgili yeni bir düzenleme yapması durumu belirdi. Yıllardır tartışılmakta olan Nazım Hikmet'in Türk vatandaşlığına yeniden kabul edilmesi yolu açılmış gibi gözükmesine rağmen Bakanlar Kurulu bu maddenin sadece yaşamakta olanlar için düzenlendiğini ve Nazım Hikmet'i kapsamadığını öne sürerek bu öneriyi reddetti.[2]


Bazı eserleri

Memleketimden İnsan Manzaraları
Kafatası
Unutulan Adam
Taranta Babu'ya Mektuplar
Ferhad ile Şirin
Kurtuluş Savaşı Destanı
Kız Çocuğu
Tahir ile Zühre
Şeyh Bedrettin Destanı
Sevdalı Bulut, (Tiyatro oyunu)



Şiir kitapları

835 Satır, (1929)
Jokond ile Si-Ya-u, (1929)
Varan 3, (1930)
1 + 1 = 1, (1930)
Sesini Kaybeden Şehir, (1931)
Benerci Kendini Niçin Öldürdü, (1931)
Gece Gelen Telgraf, (1932)
Taranta Babu'ya Mektuplar, (1935)
Portreler, (1935)
Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı (1936)
Saat 21-22 Şiirleri, (1965)
Kurtuluş Savaşı Destanı, (1965)
Şu 1941 yılında (Memleketimden İnsan Manzaraları'nın 3. kitabı), (1965)
Dört Hapishaneden, (1966)
Rubailer, (1966)
Memleketimden İnsan Manzaraları (İlk bölüm), (1966)
Memleketimden İnsan Manzaraları, (1966-1967)
Kuvayi Milliye, (1968)



Oyunları

Kafatası, (1932)
Bir Ölü Evi (veya Merhumun Hanesi), (1932)
Unutulan Adam, (1935)
Ferhat ile Şirin, (1965)
Sabahat, (1965)
İnek, (1965)
Ocak Başında Yolcu (iki oyun birarada), (1966)
Yusuf ile Menofis, (1967)



Romanları

Kan Konuşmaz, (1965)
Yeşil Elmalar (yedi yazardan derleme), (1965)
Yaşamak Güzel Birşey Be Kardeşim, (1967)



Fıkraları

İt Ürür, Kervan Yürür (Orhan Selim adıyla gazetelerde yazdığı yazılar), (1965)



Masal kitabı

Sevdalı Bulut, (1968)
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: CHEm ! - Ekim 02, 2007, 12:38:16
BU VATANA NASIL KIYDILAR?

İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğin yediniz,
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler,
götürüp kâfire: "Buyur..." dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Eli kolu zincirlere vuruluş,
vatan çırıl çıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Gün gelir çark düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

                              (1959)
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: CHEm ! - Ekim 02, 2007, 12:38:53
ŞEHİTLER

Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
              mezardan çıkmanın vaktidir!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
              Sakarya'da, İnönü'nde, Afyon'dakiler
              Dumlupınar'dakiler de elbet
              ve de Aydın'da, Antep'te vurulup düşenler,
siz toprak altında ulu  köklerimizsiniz
              yatarsınız al kanlar içinde.
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
              siz toprak altında derin uykudayken
                        düşmanı çağırdılar,
                                    satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
              kalkıp uyandırın bizi!
                              Uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
              mezardan çıkmanın vaktidir.
               
                                                                (1959)
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: CHEm ! - Ekim 02, 2007, 12:39:38
CEVİZ AĞACI

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var,
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: özLemTA - Ekim 06, 2007, 12:27:00
yıLLaR vaR teR içinde
taşıdım ben bu yükü
bıRaktım acının aLkışLaRına
3 haziRan 63'ü..

''hasan hüseyin koRkmazgiL..''
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: mdc - Ekim 06, 2007, 14:16:56
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karanlıklar
aydınlığa...
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: erdinc1926 - Ekim 06, 2007, 14:29:23
ne güzel şiirler
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: keskinli - Ekim 06, 2007, 18:10:27
yasamak bir agac gibi, tek ve hür
ve kardescesine bir orman gibi
bu sözler benim yasam felsefem oldu
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: CHEm ! - Ekim 08, 2007, 00:19:02
KARLI KAYIN ORMANINDA

Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
İçimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı sıcak.

Ben ordan geçerken biri :
"Amca, dese, gir içeri."
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

Eski takvim hesabıyle
bu sabah başadı bahar.
Geri geldi Memed'ime
yolladığım oyuncaklar.

Kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını Memet.

Kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
Dün gece on bir buçukta
ölmüş Berut, tanışırdık.

Bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
Elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.

Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

En acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak :
Öleceğimizi bilip,
öleceğimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
Bayramoğlu, Bayramoğlu,
ölümden öte köy var mı?

Geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
Karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.

Şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır Moskova...


                             (14 Mart 1956,
                              Moskova, Peredelinko)
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: freedom forever - Ekim 08, 2007, 00:22:52
Üstadı bilen biliyor,yazılacak çok şiiri var fakat ortam kaldırmaz . . .
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: siyah - Ekim 14, 2007, 11:44:29
çocuklar inanın inanın çocuklar güzel günler göreceğiz güneşli günler
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: carlito1903 - Ekim 18, 2007, 12:51:38
arkadaşlar bilgisi olan varsa lütfen yardımcı olsun Nazım Hikmet için yapılan bi belgeselde duymuştum çok güzel bi şiirini ama adını bilmiyorum sadece sonunu hatırlıyorum '21.yüzyılda 1 sene sürüyor aşk acısı'bunun gibi bişeydi ha bide galiba ferayeye yazılan mektuplardan biriydi....bilen varsa lütfen yardımcı olsun....
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: carlito1903 - Ekim 18, 2007, 12:54:33
Bir tanem!
Son mektubunda :
"Başım sızlıyor
               yüreğim sersem!"
                                   diyorsun.
"Seni asarlarsa
               seni kaybedersem;"
                                   diyorsun;
                                         "yaşıyamam!"
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
                      yirminci asırlılarda
                                        ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
                      razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
                 kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
                                            geçirecekse eğer
                                                 ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
                                    boşuna bakacaklar
                                                        Nâzıma!

Ben,
alacakaranlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
                                 toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
                        istendiğini idamımın,
daha dâva ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
                                 kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
            bana fanile bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
                        bir mahpusun karısı.

şiir buymuş....
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: erdibatmaz - Ekim 22, 2007, 13:37:18
"... / Yok edin insanın insana kulluğunu! / Bu davet bizim.// "Yaşamak! Bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine, / bu hasret bizim!"
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: freedom forever - Ekim 24, 2007, 18:12:36
GÜNEŞİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜ

Bu bir türkü: -
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü: -
alev bir saç örgüsü
                          kıvranıyor;
kanlı, kızıl bir meşale gibi yanıyor
                                   esmer alınlarında
                      bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
                   güneşe giden
                               köprüden
                                           geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi
Ben de söyledim o türküyü!
Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
                                      yırtarak
                                                 gerindik!
Sıçradık;
           şimşekli rüzgâra bindik!
Kayalardan
        kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
                           şaha kalkan atlarını!


                             Akın var
                                    güneşe akın
                             Güneşi zaptedeceğiz
                                      Güneşin zaptı yakın!


Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
                          göz yaşlarını
                                 boynunda ağır bir
                                                       zincir
                                                               gibi taşıyanlar
Bıraksın peşimizi
             kendi yüreğinin kabuğunda yaşıyanlar!
İşte:
     Şu güneşten
                   düşen
                       ateşte
                          milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!
Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
                 düşen
                       ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!


                             Akın var
                                    güneşe akın
                             Güneşi zaaptedeceğiz
                                      Güneşin zaptı yakın!


Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neşemiz sıcak!
                 kan kadar sıcak
delikanlıların rüyalarında yanan
                                               o "an"
                                                 kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak
ölülerimizin başlarına basarak
                                             yükseliyoruz
                                                        güneşe doğru!
Ölenler
        dövüşerek öldüler;
                               güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!


                             Akın var
                                    güneşe akın
                             Güneşi zaaaptedeceğiz
                                      Güneşin zaptı yakın!


Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
                    kıvranarak
                            ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
                            emreden!
Bu ses!
         Bu sesin kuvveti,
                                bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
                                                vuran,
onları oldukları yerde
                              durduran
                                  kuvvet!
emret ki ölem
                emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
                coşuyor!...
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!


                             Akın var
                                    güneşe akın
                             Güneşi zaaaaptedeceğiz
                                      Güneşin zaptı yakın!


Toprak bakır
            gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
        Haykıralım!
                                                 
                                                     (1924)
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: erdibatmaz - Kasım 15, 2007, 18:39:16
SİMAVNE KADISI OĞLU
ŞEYH BEDDETTİN DESTANI'NDAN

Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.

Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak mürted ayaklarının
ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.

Yağmur çiseliyor,
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkânının karşısında
Bedreddinim bir ağaca asılı.

Yağmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
                                   çırılçıplak etidir.

Yağmur çiseliyor.
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.

Yağmur çiseliyor.

Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: erdibatmaz - Kasım 23, 2007, 20:08:12
Beyazıt Meydanı'ndaki ÖlüBir ölü yatıyor on dokuz yaşında bir delikanlı gündüzleri güneşte geceleri yıldızların altında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda. Bir ölü yatıyor ders kitabı bir elinde bir elinde başlamadan biten rüyası bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda. Bir ölü yatıyor vurdular kurşun yarası kızıl karanfil gibi açmış alnında İstanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda. Bir ölü yatacak toprağa şıp şıp damlayacak kanı silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip zaptedene kadar büyük meydanı.


hala moskova'da yatıyor. hala... nazım hikmet ve sevenleri vatan hainliğine devam ediyor, hala...
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: mdc - Kasım 23, 2007, 20:14:49
KOSMOSUN KARDEŞLİĞİ ADINA
Kosmosda bizden başka düşünen var mı
var
bize benzer mi
bilmiyorum
belki bizden güzeldir
bizona benzer mesela ama çayırdan nazik
belki de akarsuyun şankına benzer
belki çirkindir bizden
karıncaya benzer mesala ama tıraktörden iri
belki de kapı gıcırtısına benzer
belki ne güzeldir bizden ne de çirkin
belki tıpatıp bize benzer
ve yıldızlardan birinde
hangisinde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz
hangi dilde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla
Tovariş diyecek
söze bu sözle başlayacak biliyorum
Tovariş diyecek
ne üs kurmaya geldim yıldızına
ne petrol ne yemiş imtiyazı istemeğe
Kola-kola satacak da değilim
selamlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına,
"bedava ekmek ve bedava karanfil adına"
"mutlu emeklerde mutlu dinlenmeler adına"
"Yarin yanağından gayrı her yerde her şeyde hep beraber"

diyebilmek adına
evlerin
yurtların
dünyaların
ve kosmosun kardeşliği adına
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: erdibatmaz - Aralık 27, 2007, 22:53:54
İki aylık edebiyat dergisi Sözcükler, yeni sayısında Nazım Hikmet'in yayımlanmamış bir şiirini okura sunuyor. Nazım Hikmet'in ilk kez yayımlanan "Dört Güvercin" adlı şiiri, Yeşim ve Kenan Bengü'de bulunan Piraye Koleksiyonu arasında bulunmuş. Hikmet'in, şiiri 1938 yılında tutuklu kaldığı İstanbul Tevkifhanesi'nde yazdığı ve kopyasını almadan Piraye'ye yolladığı tahmin ediliyor. Dergi, şiiri Nazım Hikmet'in elinden çıktığı gibi, iki sayfalık el yazısı haliyle 'aynen' yayımladı.

"Dört Güvercin" şöyle:

    Geldi dört güvercin/suda yıkanmak için./Su mapushane yalağındaydı/ve güneş/güvercinlerin/gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.

    girdi dört güvercin/yıkanmak için/ suyun içine./ve kederli toprakta dört insan/baktı dört güvercine.

    güvercinler hep beraber/güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında uçabilirler/durdurmaz onları demir ve duvar/güvercinlerin yumuşak kanatları var./Ve kanatlar/şimdi burda, şimdi damın üzerinde./insanların kanatları yok/insanların kanatları yüreklerinde.

    Dört güvercin/güneşe varmak için/ yıkandı, uçtu sudan.

Piraye'den kalanlar arasında Nazım Hikmet'in başlayıp yarıda bıraktığı daha önce bilinmeyen üç ayrı roman çalışması da bulundu

(http://eski.bianet.org/belgeler/dortguvercin.jpg)
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: gözzde_bjk - Ocak 09, 2008, 21:45:15
Durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı,
Durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı,
Durup dururken rüya görüyorum bir otelde,holde,ayakta,
Durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımdaki ağaç,
Durup dururken bir kurt oluyor aya karşı bahtsız,öfkeli,aç,
Durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede,salıncakta
Durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan,
Durup dururken kafamda güneşli bir duman,
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne,
Ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne..

ÖLÇÜ

Sevdiğin müddetçe ve sevebildiğin kadar,
Sevdiğine herşeyini verdiğin müddetçe ve verebildiğin kadar gençsin.
                                                                                        Nazım Hikmet
Başlık: Bence Sen De Simdi Herkes Gibisin
Gönderen: hepsiyAh - Temmuz 15, 2008, 22:17:57
(http://www.dudakpayi.com/fogtop.jpg)

Gözlerim gözünde aski seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence simdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçiyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktim da iyice
Anladim ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karisti simdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de simdi herkes gibisin..


NAZIM HIKMET
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: cancion del popular - Ağustos 31, 2008, 22:41:35


 

  YAŞAMAYA DAİR (1-2-3) (63582 Hit)

1

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

1947

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

1948

3

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
'Yaşadım' diyebilmen için...

1948

NAZIM HİKMET

Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: Simurg - Haziran 28, 2010, 19:15:38
Haydi güle gülü gülüm
haydi güle güle
Hani ağlamak yoktu?
Ağlama kızım,
gözüne batacak sürmelerin.
Taksiye bindin işte,
işte hapishanesinde yattığım şehrin
geçiyorsun içinden.
Şöför belki ben yaşta bir adam
dikiz aynasından bakıyor sana
anlıyor bu güzel kadının ağlamasını.
Belki onunda içerde yatanı vardır,
belki tanır beni, belki kendiside bizdendir.
Biliyorum:
Demirlerden seyrettiğim bu şehir
kaplıcalar
türbeler
ipek fabrikaları ve kocaman bir çınardır.
Ve sahici insanları
benim insanlarım
nasılda perişan...
Fakat yüzlerine güneş vurmuş gibi olmuştur
sen gözyaşları arasından
onlara baktığın zaman.
Sen bu şehre bundan öncede geldin demek?
Sen bu şehre gelesinde beni aramayasın!
Öylemi? AĞLA GÜLÜM!
Hemde hüngür hüngür ağlamalısın.
Hayır ağlama, Allah belamı versin benim ağlama!
Etrafına bak:
Ben ve şehir çoktan arkada kaldık

NAZIM HİKMET RAN
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: Simurg - Haziran 28, 2010, 19:17:35
 
(http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc4/hs097.snc4/36237_404341641559_123642711559_5078053_4473437_n.jpg)

Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki
Çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben
Koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken
Bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim
Ömrümü bir yudumda ellerinden içerim
Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki.

NAZIM HİKMET
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: ilhan mansız_melis - Haziran 28, 2010, 20:15:14
Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın...

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!

Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!

Ağlama salkımsöğüt
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Analardır adam eden adamı
aydınlıklardır önümüzde gider.
Sizi de bir ana doğurmadı mı?
Analara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

Gelinler aynada saçını tarar,
aynanın içinde birini arar.
Elbet böyle sizi de aradılar.
Gelinlere kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

İhtiyarlıkta aklına insanın,
tatlı anıları gelmeli yalnız.
Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,
efendiler, siz de ihtiyarsınız.
Bulutlar adam öldürmesin.
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: Simurg - Ağustos 18, 2010, 21:13:46
İyi günlerimde çok eller uzanır ellerime,
Resmimi, suratımı baş köşeye asarlar...
Fakat demir kapıların her kapanışında üzerime,
Ardında taş duvarların her kaldığım zaman,
...Ne arayan beni, ne soran...

Eeeehh, daha iyi be, bunun böyle olduğu...
Minnetim ve borçluluğum yalnız sana kalsın.
İyi günlerimde benim unuttuğum insan eli,
Nasılsın ?...
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: Simurg - Ağustos 23, 2010, 21:39:45
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: ilhan mansız_melis - Eylül 29, 2011, 20:36:39
Bugün çok andık seni,ruhun şad olsun üstad.
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: ilhan mansız_melis - Haziran 03, 2013, 10:20:34
Yıllar var ter içinde taşıdım ben bu yükü
Bıraktım acının alkışlarına 3 Haziran 63'ü..

Ruhun şad olsun Nazım Usta.
Başlık: Ynt: Nazım Hikmet Ran
Gönderen: ilhan mansız_melis - Ocak 15, 2014, 14:33:51
15 Ocak/17 Ocak olarak geçer her yerde doğum tarihi.

Doğum günün kutlu olsun Mavi Gözlü Dev.