Beşiktaş'ta tekrarlanan senaryo Beşiktaş'ta değişmeyen senaryo aynı şekilde Mustafa hoca için ısıtılmaya başladı. Taktik aynı... Direk diyalog yerine yan yana fotoğraf ve arkasındayız mesajlarıyla beraber içeriden dışarıya haber sızdırılarak medya üzerinden yorma, hırpalama ve sonucunda da ipleri koparma.. Rıza'da da aynı şeyler yaşandı Ertuğrul'da da... Görevde bulundukları süre içerisinde başarılı oldular veya olmadılar tartışması ayrı.. Başarısız olduklarını düşünüyorsanız alırsınız karşınıza konuşursunuz ve ayrılırsınız veya çalışırken bazı yanlışlıklar görüyorsanız yine bunları görüşmelerinizde hocalarınıza aktarırsınız. Bu insan ilişkilerinin hangi görevde veya nerede olursanız olun değişmez kaidesidir. Ayrıca şu da değişmez bir gerçektir. Baştaki teknik adamı yaralarken ve güçsüzleştirirken aslında kendi takımınızı ve kendinizi zayıflatıyorsunuz demektir. Bunun en taze örneği geçtiğimiz sezon Galatasaray'da yaşanmıştır. Hocaya sormadan yardımcılarını görevden alıp hocayı kamuoyu önünde zayıf düşürmek Galatasaray'a tüm sezonu kaybettirmiştir. " AYRILMAK İSTİYORUM" Bugün Mustafa hocanın da elbette hataları var. Özellikle sezon başında yaptığı "Ayrılmak istiyorum" açıklaması ciddi bir güven sorunu yaratmıştır. Öyle veya böyle sezon başladı ve hoca görevine devam ediyor. O zaman şimdi saha sonuçlarını beklemek zamana bırakmak en doğru yoldur. Burada önemli olan eleştirilerin yalnızca sahayla ilgili olarak yapılması ve başka hesapların bunların içine sokulmamasıdır. Geri dönüş İbrahim Kaş transferi tartışılır olsa da geri dönmesi önemli. Çünkü Beşiktaş, Gökhan Zan'ın ayrılmasından sonra yapılan sezon programlamasının tersine bir durumla karşı karşıya kaldı. Buna bir de Toraman'ın sakatlığı eklenince, defansın ortasında eksiklik oluştu. Bu bölgedeki alternatif eksikliği de endişeye yol açtı diyebiliriz. Oynanacak maç sıklığına bakıldığında buraya bir transfer kaçınılmazdı ve Kaş'ın kiralanmasıyla da bu sonuçlandırıldı. Seçim olarak gidişindeki yanlışlığı, hataları ve kiralanmasındaki yüksek maliyeti bir kenara koyarsak doğru yapıldı diyebiliriz. Çünkü Kaş bu takımın alt yapısından yetişmiş, adaptasyon sorunu olmayan, camianın hemen kabul edip benimseyebileceği, takımdaki tüm oyuncular tarafından bilinen en önemlisi de Beşiktaş'tan Milli Takım seviyesine ulaşmış bir isim. Tüm bunların yanına yabancı kontenjanı şansı olmadığına da eklersek Türk statüsünde alınabilecek alternatifler arasından en iyi isimdir diyebiliriz. Kendisiyle ilgili yapılan geçmişteki ayrılmasıyla ilgili tartışmalarda şunu açıkça belirtmekte yarar var. Siz yönetenler olarak bonservisi biten oyuncunuzu bu seneki Gökhan transferinde olduğu gibi elinizden bedava kaçırırsanız sonrasında bu durumlarla karşılaşırsınız. Üstüne bir de bedava gönderdiğiniz Zan ve Kaş, ülkenin Milli Takımı'nda oynayan 5-6 oyuncudan ikisiyse sizin görev başındaki kişiler olarak kendinizi tekrar sorgulamanız gerekir. İşte belirttiğimiz bu hatalar Kaş'tan kaynaklanan değil o görevi yürüten kişilerin zafiyetinden kaynaklanan hatalardır. Kiralanmasındaki yüksek maliyet ise artık herkes tarafından bilinen baştaki iradenin her zaman ki savurganlığının neticesidir. İstermisiniz bu irade yakında bonservis ödeyip Gökhan'ı geri alsın. Olur mu olur!. Anlayış farkı Figer, Türkiye'de büyük kulüplerde oynayan bazı oyuncuların menajeri. Aslında menajerlikten çok futbolcu tüccarı tabirini kullanırsak, daha doğru olur. Oyuncu görüşmelerinde yüzde on falan derdinde değil. Görüşmelerinde kendisi için neredeyse oyuncu kadar para talep ediyor. Beşiktaş'la yaptığı Nobre görüşmelerinde ve F.Bahçe ile yaptığı Lugano görüşmelerinde de böyle oldu. Fakat bir tarafta istediğini aldı diğer tarafta kapının arkasını gördü. Lugano transferinde yıllık 4 milyon euro oyuncu için ve 4 milyon da kendisi için istedi. Bunda da ısrar etti ve bazen blöf yaptı bazen rest çekti ama olmadı. Dönüp dolaşıp gelip F.Bahçe'nin masasına oturdu ama F.Bahçe'nin şartlarıyla. Sonunda da 2.5 milyon euro karşılığında kendisi de bir şeyler alamadan imza atmak zorunda kaldı. Mecbur çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde Lugano net olarak son imza attığı rakamı bile bulamaz. Üstelik bulsa da bunlar F.Bahçe, G.Saray, Beşiktaş gibi üst düzey büyük takımlar olmaz. Sonucunda F.Bahçe kazandı. Aynı kişi Beşiktaş'la Nobre transfer görüşmelerini yaptı. Talep ettiği para çok tepki çekince başka bir formülle oyuncunun parasının içine bu tüccarın parası üstü örtülü olarak yerleştirildi ve ödeniyor. Yani Nobre'nin aldığı ücret yıllık bir anda sekiz yüz bin eurodan yıllık 2,4 milyon euroya çıkıverdi. Verilmese ne olurdu. NOBRE DÜNYAYI TURLASA Nobre için bir dünya turu yapsa sonra dönüp 3 tur daha atsa yıllık net olarak bir milyonun üzerinde ödeyecek bir kulüp bulamazdı. Kazanan şimdi F.Bahçe de olduğu gibi Beşiktaş olurdu. Fakat şimdi Beşiktaş'tan 3 yıl için alacağı 3 milyonun keyfini sürüyor. Kısacası yönetim anlamında bir taraf sorumsuz ve başka hesaplar içinde hareket ederken diğer taraf camiasının menfaatini sonuna kadar koruyan bir iradeyi ortaya koyuyor |