12.9.2008
Her daim tetikte tuttuğu öfkesini bir kez daha kılıfından çıkardı Fatih Terim ve sıklıkla yaptığı gibi yine huzurlarımıza çıktı. Gülümsemesi bile gülümsediğini küçümseme ve ezme eğilimi gösteren Terim'in bu öfkeli halini analiz etmemize yarayacak anahtar kavram, sanırım 'başarı'dır. Olanı anlamak için 'başarı'nın izini sürmek gerekir.
Düşünün, çocuğundan başarı beklemeyen ana-baba, takımından başarı beklemeyen taraftar, ülkesinden başarı beklemeyen yurttaş var mıdır?
Terim de, sürekli 'başarı' bekleyen bizlerin çocuğu gibi. O, bizim hırs dolu başarı beklentimize yanıt vermeye çalışırken bir yandan da kendi saldırgan dürtülerini boşaltıyor. Analiz bana ait değil. Ben, psikanalist Arno Gruen'in tespitlerini Terim fenomenine tercüme etmeye çalışıyorum.
Araştırmalar, en hırslı ve başarılı öğrencilerin diğerlerini ezme ve küçümseme eğiliminde olduğunu göstermiştir. O hırs ve başarı aynı zamanda öğrenciye şiddetini ortaya koyacağı özerk bir alan da yaratır. Ve hırsı meşru kılan kültürümüz ona verdiği değerle aslında, bu hırsı besleyen yıkıcılığı da örtbas eder.
Nefret, yıkıcılık ve 'başarı hırsı' el eledir. Ve 'başarı', nefret ve yıkıcılığı gizlemeye yarar.
Terim'in herkes üzerinde kurmaya çalıştığı ve bunu da kısmen başardığı iktidar, bizim 'başarı' beklentimizin kaçınılmaz sonucu. Onun, yedek kulübesinin önünde futbolculardan çok görünmesinin sağlayan şiddet yüklü tavırları hepimizin fazlasıyla ilgisini çekiyor. Onda biraz yaşlıca bir 'Polat Alemdar' buluyoruz sanırım. 'Başarı' bekleyen bizler besliyoruz, o sahneye koyuyor. Gazeteci Osman Tamburacı'ya telefonda, bıyığından başlayıp ana avrat küfür ettirecek kadar şuurunun kapanmasına da, bizim ona atfettiğimiz bu güç neden oluyor. Basın toplantısında fırçaladığı gazeteciler çoğaldıkça, son dakikalarda gelen mucize goller nedeniyle 'başarı'dan paylarına düşen parsayı kapmak isteyen futbolun kalantor yöneticileri önünde ceket ilikledikçe, yine 'başarı'nın kamaştırdığı gözlerle kaleme alınmış övgü yazıları çoğaldıkça onun da gücü/şiddeti katmerleniyor. 'Başarı' bizi ona, onu bize bağlıyor.
Durum öyle bir hale geldi ki, tanıdığım bir sürü makul insan Terim'e duyduğu hisler nedeniyle milli takıma karşı hüsnüniyetini hızla yitiriyor. Yani Terim bu dili/tarzıyla deyim yerindeyse, bize ait olanla aramıza da giriyor.
Ama yazıda da belirtemeye gayret ettiğim gibi bu durumun oluşmasında 'başarıdan gözü kamaşan' bizim de küçümsenmeyecek payımız var. Hani şiirdeki gibi söylersek, "kabahat bizim -demeye de dilim varmıyor ama- kabahatin çoğu bizim, canım kardeşim.."
Kalemine sağlık Cem abi...