Ana Menü

Beşiktaş 99/00: Iskalanmayacak Gurur

Başlatan CR7, Temmuz 19, 2012, 01:02:40

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

CR7

Sezon başı kampında zamanın Beşiktaş Teknik Direktörü Karl-Heinze Feldkamp'a sorarlar; "Transfer yapacak mısınız?"... Feldkamp "Şu ana kadar sadece Thomas Hengen'le anlaştık." derken oldukça ter döker, yüzünü ekşitir... Oysa ortam pek nemli değildir. Aklından "acaba bu takımla İstanbul'a hiç dönmesem mi?" diye geçiriyordur belki de... Zira Beşiktaş, bir önceki sezonun harcamalarını dengelemek için kadro anlamında küçülmeye gitmiştir.

Sergen'den sonra Siirt Jetpa aktarmalı olarak yuvadan uçan isimlere Alpay ve Oktay da eklenmiş; milli takım seviyesinde yerli oyuncusu kalmamıştır Beşiktaş'ın. Bununla beraber yurtiçinde transfer kapışmalarına girecek halde de değildir. Kocaelispor'dan genç forvet Ahmet Dursun ve Alpay'dan boşalan sol stoper bölgesini doldurması amacıyla İstanbulspor'lu Halilagiç alınabilmiştir sadece.


Yerli rotasyonunda hedef Atilla Birlik, Ersen Martin gibi kelepir gurbetçiler ve alt yapı oyuncularıdır: Nihat, Yasin, Savaş, Tunç, İlhan Şahin... Yabancılarda ise kaleci Shorunmu dışında Almanya dışına çıkılmaz; libero Hengen'e sağ stoper Schafer ve transferin son dönemlerinde Serie B takımı Genoa'nın sol açığı Marcus Münch eklenir. Geçmiş dönemden kadroda kalan tek yabancı ise Jamal Sellami'dir. Onun dışında Toshack patentli tüm yabancılar gönderilmiş; 1 yıldır hasretle beklenen Amokachi'nin ise futbola dönemeyeceği kesinlik kazanmıştır.

Feldkamp, yaşlanan kalbini bu maceraya atmamaya karar verir ve daha sezon başlamadan görevi bırakır. O sezon sportif anlamda beklentisi olmayan Beşiktaş yönetimi bir başka teknik adam arayışına girmez, girse de alacağı cevaplar tahmin edilir ve yola Feldkamp'ın yardımcısı Hans-Peter Briegel ile devam kararı alınır. TSYD Kupası ile birlikte açılacak sezon, uzun zaman sonra Beşiktaş'ın en iddiasız döneminin başlangıcı olacaktır.

Beşiktaş, TSYD kupasında Fenerbahçe ile gölsüz berabere kalır; daha sonra güçlü Galatasaray karşısında genç, heyecanlı takımıyla oldukça etkili bir oyun sergilemesine rağmen, Hakan Ünsal'ın 89. dakikada halen jenerikleri süsleyen 35 metrelik golüyle maçı kaybeder. O oyuna rağmen taraftar düşülen bu durumdan mutlu değildir. Sokak röportajlarında transferleri sorarlar; "Şu Riki Martin'in kardeşini herhalde basketbol takımı için aldılar" gibi ironik eleştirilerin bini bir paradır...

Şampiyonlar Ligi ön elemesinde; her iki maçta da bolca gol kaçırarak Hapoel Haifa'ya elenir Beşiktaş. Daha Ağustos'un başında hedef sınırları Meriç Nehri'nin doğusuna çekilir. Geriye avuntu olarak Ahmet Dursun'un ilk maçtaki asisti kalır... Üzerine lig de Gençlerbirliği mağlubiyetiyle başlanınca hoşnutsuzluk hat safhaya çıkar. İkinci hafta İnönü'de oynayacak Samsunspor maçında Beşiktaşlılar beklentisizdir ve daha çok yönetime tepki göstermek amacıyla stadı dolduracaklardır.



Ancak maçta ilginç şeyler olur... O sezon; Celil, Serkan Aykut, Tümer, Ali Akdeniz, Vural, Mehmet Nas, kaleci Allum Buker, her ne kadar o dönemde yedek olsa da İlhan Mansız gibi oyuncularıyla gayet iddialı olan Samsunspor'a karşı muhteşem bir futbol oynar Beşiktaş. Münch, bir nevi Giggs'e bağlayarak oynadığı maçta köşeden toz kaldırarak harika bir gole imza atmış, Ahmet Dursun ise hat-trick yapmıştır. Buna rağmen taraftar yönetime olan tepkisinden caymamış, durumun gerektirdiği yaratıcı bir tezahüratla sesini duyurmuştur: "Ahmet Dursun, Seba Gitsin!"...


O maçtan sadece 2 gün sonra Büyük Marmara Depremi yaşanır ve lig tatil edilir. Günlerini kendi evinden korkar halde sokakta geçirmeye başlayan Beşiktaşlının aklına, atlatılan şok sonrası ister istemez hat-trick yapan Ahmet Dursun'un, Nihat'ın, Münch'ün oynadığı futbol gelir. Ve bir an önce liglerin tekrar başlamasını bekler, üstelik bu kez sezon başında hiç de ortalarda gözükmeyen umutlarla...


Tekrar başlayan ligde içeride Denizlispor beraberliği gelir, hemen arından ise 6-0'lık Vanspor deplasmanı... 75'den sonra oyuna giren Nihat; iki Vansporlu savunmacıyı kafa kafaya çarptırarak attığı golle dikkatleri iyice üstüne çekmiştir. Ahmet Dursun ve Nihat ikilisi, o kısa sürede çok uyumlu gözükmüş, dönemin futboluna oldukça ters gelecek şekilde "iki kısa forvet" düzenine dönülmüştür.
Ali Sami Yen'de oynanan Galatasaray maçında da bu ikili bozulmaz. Yine çok uyumludurlar, üst üste pozisyonlar yakalanır... Lakin, yakın gelecekte UEFA resmi sitesinde "plase dersi" verecek olan Nihat, o dönemler daha toydur; gol vuruşundan bihaberdir... Yakaladığı fırsatlarda kale alanından abandığı topları, açık tribüne yollayarak harcar. Ve Beşiktaş, Galatasaray'a karşı gayet denk oynamasına rağmen Okan'ın golüyle mağlup olur. Artık liderle fark 10'a çıkmış, yeşeren umutlar kısa süreceğe benzemektedir.

Ancak Briegel, hazır birinci adamlık apoletini takmışken pes etmek istemez; takım içinde arayışlara başlar. Toshack'ın stoperleştirdiği Ertuğrul'a yeniden "hedef santrafor" günlerini hatırlatmanın zamanı gelmiştir. Artık Ahmet Dursun'un partneri o olacaktır. Nihat gol vuruşlarında eksik olsa da; müthiş enerjisi, sürati, gol bölgesi koşuları yabana atılır cinsten değildir. 3-5-2'nin sağına kaydırılarak, hem ondan vazgeçilmemiş hem de Murat Alaçayır'a göre daha ofansif bir açık oyuncusuna dönüş yapılmıştır. Ayhan da orta sahanın gerisinde mevzilendirilerek, "Şifo mu Ayhan mı?" sorusu kısa süreliğine ortadan kaldırılmış; Hengen nişanlısının "kaç gel" çağrısına kayıtsız kalamayınca, savunma tarafı tartışılsa da bu toprakların gördüğü en teknik liberolardan biri olan Rahim Zafer tekrar formasına kavuşmuştur. Kısacası sezon başındaki resim, oldukça değişmiş; Beşiktaş farklı bir takım olmuştur.




Arada Fenerbahçe mağlubiyeti yaşansa da o düzenden vazgeçilmemiş ve Beşiktaş tam 12 maçlık bir galibiyet serisi yakalamıştır. Ancak buna rağmen Galatasaray'la fark pek kapanmaz... Tıpkı kendisi gibi sürekli kazanan güçlü rakibini İnönü'de oynanacak maçta yenmekten başka çaresi yoktur Beşiktaş'ın. Bu durumda 6 olan fark 3'e inecek, baskı iyice hissettirilecektir. Ayrıca galibiyet halinde Beşiktaş, yine kendisine ait olan 13 maçlık rekoru da egale etmiş olacaktır. Sonraki fikstüre bakıldığında; hem şampiyonluk hem de o rekorun  geliştirilme şansı oldukça yüksek olduğu görülmektedir.

Maçın hemen başlarında Şifo, Galatasaray'a her zaman yaptığını yapar ve Ayhan'ın uzun topuna hareketlenerek, kalesini erken terk eden Taffarel'i avlamakta güçlük çekmez. Sonrasında skoru koruma stresi, Galatasaray'ın meşhur hücum presi derken vakit geçmek bilmez Beşiktaşlı için... Derken Halilagiç, o hücum preslerinden birini görünce Fevzi'ye döner ve... Sonrası malum; hala zihinlerde tazeliğini koruyan "şampiyonluk ıskası"...

Beşiktaş o maç sonrası şampiyonluğu fiilen kaybeder. Yine de Alpay'ın sahaya forma bıraktığı son Fenerbahçe maçına deyin, taraftar takımını yalnız bırakmamaya; Şifo resitallerine; Ahmet Dursun gollerine devam eder. Her şeye rağmen; o ana kadar -10 yaş altını saymazsak- tek şampiyonluk yaşamış, sonrasında iki şampiyonluk daha görecek olan bana; takımımla en gurur duyduğum sezonu yaşatmıştır Beşiktaş. Sezon başından beri olumsuzluk, hoşnutsuzluk, beklentisizlik içersinde; Türk futbol tarihinin gördüğü en güçlü takıma karşı şampiyonluk yarışında kalmıştır. Zira o Galatasaray, birkaç ay sonra UEFA kupasını kaldıracaktır... Fevzi'nin ıskası belki şampiyonluğu kaybettirmiştir ama o sezon, bugünlerde de hatırlanması gereken bazı "ıskalanmayacak" şeyler öğütlemiştir: Beşiktaş'ın olduğu yerde her zaman umut vardır.

"O sezonun sonunda Şampiyonlar Ligi elemelerine hak kazanır Beşiktaş. Gerçekten de Ahmet Dursun kalır, Seba gider... Yeni yönetim, arzulandığı gibi yaz dönemi transferlerinde çok hareketlidir. Biraz adı duyulmuş yerliler, bonservise bakılmaksızın toplanır; bunun yanında Nouma, Karhan, Khlestov gibi uluslar arası bilinirliği olan yabancılar da gelir. Buna uygun olarak Brielgel gibi düşük profilli bir hoca ile devam edilmez, 3 yıl önce Şampiyonlar Ligi kazanmış Scala'ya imza attırılır. Beşiktaş 3. sayfadan 1. sayfaya doğru tırmanır; ama arada Barcelona maçı gibi olağanüstü galibiyetler yaşanmasına rağmen, Beşiktaşlı bir önceki sezonda olduğu kadar mutlu olamayacaktır... Gelecekte ise o sezonun hovardalığı oldukça baş ağrıtacaktır"

http://cartalete.blogspot.com/2012/07/besiktas-9900-iskalanmayacak-gurur.html
artık iddaa tahminleri de var
"Tanrı her şeyi görür. Kimse hakkında kötü düşünmeyin" LeBron James
(Cavs'in 55 sayı fark yediği LaL-Cavs maçı sonrası)

El Maestro

Bu yazıdan çıkaracağımız en büyük sonuç,

Beşiktaş'ın olduğu yerde her zaman umut vardır ..  :bjk
Kalabalık vardı; ama ınsan cok azdı... ~

ilhan mansız_melis

Alıntı yapılan: CR7 - Temmuz 19, 2012, 01:02:40
Beşiktaş'ın olduğu yerde her zaman umut vardır.


Kalk ayağa yürü güneşe !
28 Mayıs 1994 tarihinde "Kızlar futboldan anlamaz" sözüne tepki olarak doğdum.