Ana Menü

Leyl-i Aşk / İşte Böyle Yâr Bilesin

Başlatan Simurg, Ağustos 08, 2009, 10:39:48

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Simurg

Yağmurun yağmadığı şehirler düşlerken sana ben. Yorgun  karanfillerin sencil denizlere düşüşü geldi aklıma. Dalgalanmamış bir denize kaç  çocuk gözyaşı dökebilir diye sormuştun bana. Cevabını yokluğunda buldum. Ağlayan  bir çocuk için kaç deniz dalgalanabilir alemde.




İşte böyle yâr.


Kendi kendime sorduğum soruların cevabını  yalnızlıktan aldığım günün adıydı aşk belki de. Sözlerin içinden seçilen bir  sözdü. Hiç kimseye ve herşeye dair bir hissin sürüncemesi. Vaktin ipliğini hüzne  saran annelerin, çocuklarına gözyaşlarından bir mezar kurabilme elemi. 

Aşk her dilde aynı diyorlardı ama aşkın hangi dile mukabil olduğunu  kimse bilmiyordu. Şehrin vakanüvistleri kendi usaresinde yatan müessir korkuya  biat etmişti. Ve yeise düşen her gönülde bir leyla düşlemesiydi  aşk.

Mecnunca bir çaresizlik gezinirken parmak uçlarında aşksız kentin.  Sahraları kırmızı bir alev topunun bergüzârlığıyla yakan İbrahim'lere haramdı  aşk. Tahrimen mekruh kılınmıştı kölelik denizinde özgür bir aşkın gemisini  yürütmek.

Ah yâr.

Yarasaların dahi tersinden göremediği  yegâne varlıktı aşk. Dik ve onurluydu. Boyun eğmezdi hiçbir kuvvete. Herkes  herşeyi satın alabilirdi. Ama pazarda her akşam satılamayanlar listesinde aşk  vardı. Yitik bir ömrün tek hatırasıydı aşk. Müzmin bir ticaretin tek bakiyesi. 

Sana ellerimle gökyüzüne fırlattığım yağmurları sunmak isterdim. Toprağa  düşmeden daha, damlaları avcunda biriktiren çocukların şarkısını dinletmek. Suya  yazılan her yazıya adının katrelerini karıştırdım yâr. Bu yüzden adını ebru  koydum senin.

Ah yâr.

Yeryüzünün bütün kuşları ve bütün  hüzünleri adına, sana en kutsal aşkın yeminini vermeye ramak kalmışken. Yarama  tuz diye basılan bu sessizliğin alamet-i fârikası nedir. Nedir bana gecenin  içinde karanlığı dahi beyazı gösteren sır. Esrârını bilebilseydim avcumdaki  güneş çiçeklerinin, gölgelemezdim gönül bahçeni ellerimin  yağmuruyla.

Sana toprağın arasındaki çatlaktan yağmura bakan bir ölünün  sözleriyle susuyorum. Konuşsam dilimi mimleyecek yağmur halkaları. Aşktan yanan  kalbime buz düşleri üşüşecek. Susmalıyım yâr. Bağıracaksam sana mahşerin on  beşinci günü. Susmalıyım.

Bilirsin yâr.

Baharı beklemeyen  yaprağa konmaz yusufçuk kuşları. Zemherileri göğsünde eritmeden hangi baharın  müjdelerini duyabilirsin. İşte şimdi. Kemik sesleri törpülüyor hüznümün kılcal  damarlarını. Ve cehenneme bir bilet ısmarladım ben. Aşkı kim kirletirse onun  adına kesilecek. Ama sen yâr. Senin adın yâr. Cennet'i kalbeyleyen erguvan  kokularına karışır adın.

Bilesin yâr.

Gümrâh bir ırmağın  son damlasını aşk ile yıkayıp sana akacağım sonsuzluğun dehlizlerinden. Mısra  mısra yollarına adanıp hece hece secdene kapanacağım. Bir Leyl rüyası bu yâr.  Gözlerimiz kapanınca göreceğiz.


Unutma yâr.
Aşk yaşarken  ölsede
Öldükten sonra yine yaşanır

BEŞİKTAŞK



Kahrolsun uyuyunca geçmeyen bazı şeyler..